Arama Sonuçları
Sonuçlar Listeleniyor
Boş arama ile 107 sonuç bulundu
- Savcılık - İşkence Şikayet Dilekçesi
İSTANBUL CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA Şikayetçi : İSİM SOYİSİM TC ADRES Vekili : Av. ...................... (Adres Antettedir.) Şüpheliler : Olay tarihinde ilgili yerlerde görev yapan kamu görevlileri Suç Tarihi : ../../.... , İstanbul Suç : İşkence, Eziyet ve TCK ilgili suçları. Konu : Şikayet dilekçemizden ibarettir. Açıklamalar Müvekkil ../../.... tarihinde Başsavcılığınızın .../..... Soruşturma numaralı dosyasında savcı huzurunda "göçmen kaçakçılığı suçunu işlediğinden bahisle" ifadesi alınmıştır. Hemen akabinde "tutuklama talebi" ile birlikte sulh ceza hakimliğine sevk edilmiştir. İstanbul ... Sulh Ceza Hakimliğine ../.. Sorgu numaralı dosyasında ../../.... saat 04:04 'te yapılan yargılama sonucu müvekkil "adli kontrol şartı ile serbest" bırakılmıştır. Ancak müvekkilin yakalanarak ...... Polis Merkezine alındığı vakitten savcılık ifadesi için İstanbul Adliyesine götürüldüğü vakte kadar geçen süre zarfında; kamu görevlisi olan polislerce ve KAMERA OLMAYAN YERLERDE müvekkil çoğu kez "DARP EDİLMİŞTİR." Ancak ilgili polis memurlarınca alınan sağlık raporunda, darp yapıldığına dair emareler sağlık raporlarına kasıtlı olarak yazdırılmamıştır. Müvekkilin bahsi geçen kamu görevlilerince darp edilmesine ../.. Soruşturma numaralı dosyasında taraf olan S.... K.....' ta tanık olmuştur. İşbu hususta Başsavcılığınızca, belirtilen tanığın söz konusu olaya ilişkin beyanının alınmasını talep ederiz. Tanık beyanıyla ispatlanacağı üzere müvekkile, adliyeye getirildiği süre zarfında şüpheli kamu görevlilerince sistematik olacak şekilde yaralayarak işkence yapılmıştır. Müvekkil, kamu görevlisi olan polislerce "darp edildikten" sonra serbest kaldığı ../../.... tarihi 04.04'te, hemen adliyeden çıkarak devlet hastanesine gitmiştir. İşbu bağlamda ../../.... tarihi saat 05:02'de 2142405 müracaat numarası ile ....... Şehir Hastanesine muayane olmuştur. Müvekkilin gerek başına gerekse de vücudunun başkaca yerlerine aldığı darbeler sonucu sol alt dudağı patlamış, sağ çene kemiğinde ve elmacık kemiğinde morluk ve şişkinlikler oluşmuştur. Ayrıca alınan sağlık raporunda vücudunun başka bölgelerinde de şişkinlik veya morarmalar olduğu görülmektedir. (Ek-1: Hastane raporları) Müvekkil hala olayın etkisi altında kalmış olup psikolojisi oldukça bozulmuştur. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 3. maddesinde (AİHS) "işkence veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele ve ceza yasağı düzenlenmiş hiç kimsenin işkenceye veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamayacağı" hükmüne yer verilmiştir. Anayasa'nın 'Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı' başlıklı 17/3. maddesinde ‘Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muamaleye tabi tutulamaz.' hükmü yer almaktadır. Ayrıca Türk Ceza Kanununun “işkence” başlıklı 94. maddesine göre; “Bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları gerçekleştiren kamu görevlisi hakkında üç yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur”. şeklinde açık bir düzenleme yer almaktadır. Yukarıda yer alan düzenlemeler gereği işkence ve eziyet suçlarının öneminden bahisle cezai yaptırımları oldukça önemlidir. Zira kamu görevlilerince işlenen işbu suçlar, yine aynı kamu görevlilerince tanzim edilen evraklar değerlendirmek suretiyle tespit edilmektedir. Hal böyle iken, ekte sunduğumuz MÜVEKKİL SERBEST BIRAKILDIĞI ZAMAN DEVLET HASTANESİNDEN ALINAN DARP RAPORLARInın önemle incelenmesini, ilgili kolluk evraklarından şüphelillerin tespitini ve belirtilen tanığın beyanının alınmasını talep ederiz. Akabinde ilgili şüphelilerin cezalandırılmasını talep ederiz. Cezai Sebepler : TCK, CMK, Anayasa ve ilgili diğer yasal mevzuat. Cezai Deliller : Şikayetçi beyanları, kolluk evrakları, tanık, hastane kayıtları ve sair tüm deliller. Netice ve Talep : Yukarıda izah edilen ve re'sen nazara alınacak sebeplerle; Müvekkile işkence eden şüpheli kamu görevlilerinin TESPİTİNE, İlgili tüm şüpheliler hakkında iddianame düzenlerek CEZALANDIRILMALARINA, Karar verilmesini bilvekale talep ederiz. ../../.... Şikayetçi Vekili Av. .............................
- Savcılık - Sahibinden Dolandırıcılık Şikayet Dilekçesi
İSTANBUL CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA Şikayetçi : İSİM SOYİSİM TC ADRES Vekili : Av. ...................... (Adres Antettedir.) Şüpheli : İSİM SOYİSİM TC ADRES Suç Tarihi : ../../.... Suç : Nitelikli Dolandırıcılık (TCK 158/1-f) ve TCK ilgili suçlar. Konu : Şikayet dilekçemizden ibarettir. Açıklamalar Müvekkil, fayans işinde çalışan babasına bayramda hediye etmek amacıyla "sahibinden.com" adresinden lazer terazi satın almak istemiştir. İşbu sitede yaptığı araştırma sonucunda; ................ tarafından ilana verilen, ................. ilan numaralı ve .............-TL' lik ".................................................."yi satın almaya karar vermiştir. (Ek-1: Sahibinden Sitesinden İlan) Site üzerinden , kendisini ........... olarak tanıtan satıcı ile iletişime geçen müvekkil; babasına hediye almak istediğini söyleyerek fiyatta indirim talep etmiştir. Bunun üzeribe satıcı, fiyatı ........-TL'ye çekerek, paranın gönderildiği gün ürünü kargoya vereceğini, kargonun bayramdan önce kendisine ulaşacağını ; ayrıca alıcıya "505 .... ... ..." numaralı telefondan kendisine adresi isim soyisim ve telefon numarası bilgilerini yazmasını istemiştir. (Ek-2: Site üzerinden yapılan mesajlaşmalar) Müvekkil, gönderilen telefon numarasına whatsapptan mesaj atmıştır. Kendisini ............. olarak tanıtan satıcı ise.................... adına Zıraat Bankası "TR82 000..........................." iban numarasına, satış bedeli olan 900-TL'nin yatırılmasını istemiştir. Müvekkilde kendi banka hesabından havale yapmak suretiyle satış bedeli olan 900-TL'yi ödemiştir. (Ek-3: Dekont ve whatsapp mesajları) Devamında Müvekkil, babasına hediye alacağı için kargo ücreti çıkmasını istemediğini söylemiş ve bunun üzerine satıcı, kargo ücretini kendisinin ödeyeceğini belirterek 100-TL kargo bedelinin de gönderilmesini istemiştir. Müvekkil işbu kargo bedelini de kendi banka hesabından havale yapmak suretiyle ödemiştir. (Ek-3: Dekont ve whatsapp mesajları) Satış ve kargo bedeli olarak toplam 1.000-TL alan satıcı, ürünü ertesi sabah kargoya vereceğini söylemiştir. Ertesi gün ../.../...... tarihinde müvekkilin kargonun gönderilip gönderilmediğini sorması üzerine, satıcı kargoyu gönderdiğini ve takip numarasını müvekkile ileticiğini yazmışsa da devamında müvekkil ile hiçbir şekilde iletişime geçmemiştir. Aynı gün içerisinde, müvekkile "sahibinden.com" sitesinde bulunan satışa konu ürün fiyatının 800-TL'ye düştüğü bildirimi gelmiştir. (Ek-4: Fiyatın düştüğüne ilişkin bildirim) Müvekkil, mesajlaştığı numarayı arayarak ve whatsapptan mesaj atarak satıcıya ulaşmaya çalışmışsa da satıcı, müvekkili engellemiştir. Müvekkil dolandırıldığını anladığı vakit, Zıraat Bankası ile iletişime geçerek havale yapılan paranın iadesini istediğini belirtmiştir. Ancak, banka alıcının onayı olmaksızın iade edilemeyeceği yönünde, müvekile mesaj göndermiştir. (Ek-5: Mesaj Kaydı) Somut olaydan da anlaşılacağı üzere, şüpheli hileli davranışlarla müvekkili aldatarak kendisini dolandırmıştır. Dolayısıyla TCK m.157 uyarınca şüpheli dolandırıcılık fiilini işlemiştir. Ayrıca somut olayda bilişim sistemleri, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması söz konusu olduğu için şüpheli TCK 158/1-f uyarınca nitelikli dolandırıcılık suçundan cezalandırılmalıdır. Gerçekleşen bu eylemler sonucu savcılık makamına başvurma zarureti hasıl olmuştur. Netice ve Talep : Yukarıda izah edilen ve resen gözetilecek hususlar doğrultusunda, Şikayet dilekçemizin KABULÜNE, Şüpheli(ler) hakkında soruşturma yapılarak cezalandırılmaları için kamu davası AÇILMASINA, Karar verilmesini bilvekale talep ederiz. .../.../....... Şikayetçi Vekili Av. Yılmaz GÜNEŞİSTANBUL CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA Şikayetçi : İSİM SOYİSİM TC ADRES Vekili : Av. ...................... (Adres Antettedir.) Şüpheli : İSİM SOYİSİM TC ADRES Suç Tarihi : ../../.... Suç : Nitelikli Dolandırıcılık (TCK 158/1-f) ve TCK ilgili suçlar. Konu : Şikayet dilekçemizden ibarettir. Açıklamalar Müvekkil, fayans işinde çalışan babasına bayramda hediye etmek amacıyla "sahibinden.com" adresinden lazer terazi satın almak istemiştir. İşbu sitede yaptığı araştırma sonucunda; ................ tarafından ilana verilen, ................. ilan numaralı ve .............-TL' lik ".................................................."yi satın almaya karar vermiştir. (Ek-1: Sahibinden Sitesinden İlan) Site üzerinden , kendisini ........... olarak tanıtan satıcı ile iletişime geçen müvekkil; babasına hediye almak istediğini söyleyerek fiyatta indirim talep etmiştir. Bunun üzeribe satıcı, fiyatı ........-TL'ye çekerek, paranın gönderildiği gün ürünü kargoya vereceğini, kargonun bayramdan önce kendisine ulaşacağını ; ayrıca alıcıya "505 .... ... ..." numaralı telefondan kendisine adresi isim soyisim ve telefon numarası bilgilerini yazmasını istemiştir. (Ek-2: Site üzerinden yapılan mesajlaşmalar) Müvekkil, gönderilen telefon numarasına whatsapptan mesaj atmıştır. Kendisini ............. olarak tanıtan satıcı ise.................... adına Zıraat Bankası "TR82 000..........................." iban numarasına, satış bedeli olan 900-TL'nin yatırılmasını istemiştir. Müvekkilde kendi banka hesabından havale yapmak suretiyle satış bedeli olan 900-TL'yi ödemiştir. (Ek-3: Dekont ve whatsapp mesajları) Devamında Müvekkil, babasına hediye alacağı için kargo ücreti çıkmasını istemediğini söylemiş ve bunun üzerine satıcı, kargo ücretini kendisinin ödeyeceğini belirterek 100-TL kargo bedelinin de gönderilmesini istemiştir. Müvekkil işbu kargo bedelini de kendi banka hesabından havale yapmak suretiyle ödemiştir. (Ek-3: Dekont ve whatsapp mesajları) Satış ve kargo bedeli olarak toplam 1.000-TL alan satıcı, ürünü ertesi sabah kargoya vereceğini söylemiştir. Ertesi gün ../.../...... tarihinde müvekkilin kargonun gönderilip gönderilmediğini sorması üzerine, satıcı kargoyu gönderdiğini ve takip numarasını müvekkile ileticiğini yazmışsa da devamında müvekkil ile hiçbir şekilde iletişime geçmemiştir. Aynı gün içerisinde, müvekkile "sahibinden.com" sitesinde bulunan satışa konu ürün fiyatının 800-TL'ye düştüğü bildirimi gelmiştir. (Ek-4: Fiyatın düştüğüne ilişkin bildirim) Müvekkil, mesajlaştığı numarayı arayarak ve whatsapptan mesaj atarak satıcıya ulaşmaya çalışmışsa da satıcı, müvekkili engellemiştir. Müvekkil dolandırıldığını anladığı vakit, Zıraat Bankası ile iletişime geçerek havale yapılan paranın iadesini istediğini belirtmiştir. Ancak, banka alıcının onayı olmaksızın iade edilemeyeceği yönünde, müvekile mesaj göndermiştir. (Ek-5: Mesaj Kaydı) Somut olaydan da anlaşılacağı üzere, şüpheli hileli davranışlarla müvekkili aldatarak kendisini dolandırmıştır. Dolayısıyla TCK m.157 uyarınca şüpheli dolandırıcılık fiilini işlemiştir. Ayrıca somut olayda bilişim sistemleri, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması söz konusu olduğu için şüpheli TCK 158/1-f uyarınca nitelikli dolandırıcılık suçundan cezalandırılmalıdır. Gerçekleşen bu eylemler sonucu savcılık makamına başvurma zarureti hasıl olmuştur. Netice ve Talep : Yukarıda izah edilen ve resen gözetilecek hususlar doğrultusunda, Şikayet dilekçemizin KABULÜNE, Şüpheli(ler) hakkında soruşturma yapılarak cezalandırılmaları için kamu davası AÇILMASINA, Karar verilmesini bilvekale talep ederiz. .../.../....... Şikayetçi Vekili Av. Yılmaz GÜNEŞ
- KARŞILIKSIZ YARARLANMA
Türk Ceza Kanunu’nun 163. Maddesinde, “Malvarlığına Karşı Suçlar” başlıklı bölümünde düzenlenmiştir. Türk Ceza Kanunu / Karşılıksız yararlanma Madde 163- (1) Otomatlar aracılığı ile sunulan ve bedeli ödendiği takdirde yararlanılabilen bir hizmetten ödeme yapmadan yararlanan kişi, iki aydan altı aya kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. (2) Telefon hatları ile frekanslarından veya elektromanyetik dalgalarla yapılan şifreli veya şifresiz yayınlardan sahibinin veya zilyedinin rızası olmadan yararlanan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. (3) Abonelik esasına göre yararlanılabilen elektrik enerjisinin, suyun veya doğal gazın sahibinin rızası olmaksızın ve tüketim miktarının belirlenmesini engelleyecek şekilde tüketilmesi halinde kişi hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. KARŞILIKSIZ YARARLANMA SUÇU GENEL ÖZELLİKLERİ Suçun konusu her bir fıkrada ayrı ayrı belirlenmiştir. İlk fıkrada "otomotlar aracılığı ile sunulan bir hizmet", ikinci fıkrada "telefon hatları ile frekanslarından veya elektromanyetik dalgalarla yapılan şifreli veya şifresiz yayınlar", üçüncü fıkrada ise, "abonelik esasına göre yararlanabilen elektrik, su veya doğal gaz" olarak belirlenmiştir. Madde 163- Fıkra 1: Bedeli ödenmek suretiyle hizmet sunması gereken otomat mekanizmasının, sahte para, sahte kart, mıknatıs, düğme gibi araçlar kullanmak suretiyle harekete geçirilmesi ve böylece otomatın, hizmet bedelinin ödendiğini algılanmasını sağlayan davranışlar cezalandırılır. Örnek olarak; Otomata 1 TL atılması karşılığında masaj yapan otomata, 1 TL madeni paranın içi oyulmuş şekli ile makine atılması bu suçu oluşturacaktır. Bedelsiz olarak sunulan hizmetlerden- ATM gibi- yararlanılması halinde suç oluşmaz. Madde 163-Fıkra 2: Herhangi bir şekilde başkasının telefon hattı yahut frekansından bedelini ödemeksizin yararlanmayı ve maddenin gerekçesinde belirtildiği üzere, abone olunmayan bir televizyon yayının kaçak olarak kullanılmasını cezalandırılmıştır. Elektromanyetik dalgalarla yapılan şifreli veya şifresiz yayınlar bakımından ise, teknik bir alet yardımıyla abone olunmayan bir yayından kaçak olarak yararlanmak söz konusudur. Şifreli yayınlar bakımından suç teşkil eden fiil, abonelik sözleşmesi olmaksızın yayının kaçak olarak izlenmesidir. Örnek olarak; komşusunun şifreli olarak kullandığı WIFI adresini, şifreyi kırarak ücretsiz kullanma bu suçu meydana getirir. Madde 163-Fıkra 3: Elektrik enerjisi, doğal gaz veya sudan sahibinin rızası olmadan yararlanma fiilinin oluşması için, mutlaka gerçek tüketim miktarının tespitinin engellenecek bir hareketin gerçekleşmesi şarttır. Örnek olarak; kendisinden önceki ev sahibinin, elektrik tüketim miktarını engelleyici nitelikte bir alet kullandığını fark etmesine rağmen, kendisinin de bu aleti kullanmaya devam ederek, tükettiği elektrik miktarını belirlenmesini engelleyen kişi de suçu işemiş olacaktır. Fail, herkes olabilecek iken mağdur otomatın sahibi veya zilyettir. Suç kasten işlenebilir, taksirli hali (suçun bilmeyerek veya istemeyerek işlenmesi hali) cezalandırılmamıştır. Fail, yararlanmayı sağlamadan önce, fiillerine son verirse suç teşebbüs aşamasında kalmış olacaktır. Böylece hakkında gönüllü vazgeçme hükümleri uygulanır. SUÇUN BAŞKA SUÇLAR İLE BİRLİKTE İŞLENMESİ Fail bu suçu işlerken otomatın, bozulmasına neden olursa aynı zamanda mala zarar verme suçunu oluşturur. Hizmeti elde etmek için sahte para veya sahte belge kullanılırsa hem karşılıksız yararlanma hem de resmi belgede sahtecilik suçu oluşacaktır. Karşılıksız yararlanılan otomatın bulunduğu işyeri, açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler dışında kalan bir işyeri olup, bu işyerine rıza olmaksızın mutat olmayan bir zaman diliminde girilmişse, aynı zamanda konut dokunulmazlığının ihlal suçu oluşacaktır. ŞAHSİ CEZASIZLIK SEBEBİ VEYA CEZADA İNDİRİM YAPILMASINI GEREKTİREN ŞAHSİ SEBEP Güveni kötüye kullanma suçunun faili ve mağduru arasında ilgili akrabalık ilişkilerinin bulunması halinde, ilişkinin niteliğine göre ya ceza verilmez ya da cezada indirime gidilir. SUÇ İŞLENDİKTEN SONRA PİŞMANLIK HALİ Suç tamamlandıktan sonra, kovuşturma başlamadan önce failin bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi halinde, verilecek cezanın üçte ikisine kadar indirilir. Fail, kovuşturma başladıktan ancak hüküm verilmeden önce pişmanlık gösterir, mağdurun rızası olur ve zararın kısmen iadesine ilişkin açık veya örtülü rıza gösterirse verilecek ceza yarısına kadar indirilir. YARGILAMA SÜRECİ Karşılıksız yararlanma suçunun soruşturma ve kovuşturması resendir. Ancak, Türk Ceza Kanunu madde 167'de düzenlenen akrabalık ilişkisi bulunan şahısların aleyhine işlendiği durumunda suç şikayete tabidir. Suçun yaptırımı 1. Fıkra bakımından ,iki aydan altı aya kadar hapis veya adli para cezasıdır. 2 Fıkra bakımında altı aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezasıdır. 3. Fıkra bakımından bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası öngörülmektedir. Görevli mahkeme ASLİYE CEZA MAHKEMESİ ‘dir. ADLİ PARA CEZASI VERİLİR Mİ? Karşılıksız yararlanma suçu nedeniyle 1. ve 2. fıkralardan dolayı hükmedilen hapis cezaları adli para cezasına çevrilemez. Çünkü, adli para cezası seçenek yaptırım olarak düzenlendiğinden mahkemenin seçenek yaptırımlardan hapis cezasını seçtikten sonra, bu cezayı adli para cezasına çevirmesi hukuken mümkün değildir. 3. Fıkra bakımından hükmedilen hapis cezaları adli para cezasına çevrilebilir. HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI KARARI VERİLİR Mİ? Karşılıksız yararlanma suçu nedeniyle hükmedilen hapis cezası veya adli para cezası hakkında failin hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumundan faydalanması mümkündür. HAPİS CEZASI ERTELENEBİLİR Mİ? Güveni kötüye kullanma suçu nedeniyle hükmedilen hapis cezasının ertelenmesi de mümkündür. YARGITAY KARARLARI Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2020/7022 E. , 2021/11889 K. "Karşılıksız yararlanma suçu bakımından özel bir etkin pişmanlık düzenlemesi olan TCK'nun 168/5. maddesi gereğince ve kanun koyucunun amacı doğrultusunda katılan kurumun uğradığı zararı, vergisi dahil suç tutanağı ile belirlenmiş veya belirlenecek olan cezasız tutarı, ödemesi halinde hakkında kamu davası açılamayacağının, ödeme süresi ve yerinin soruşturma merciince sanığa bildirilip, bildirime ilişkin belge denetime esas olacak şekilde dosyaya konulup sanığa hakkında dava açılmasını engelleme imkanı tanınmadan, bunun da iddianamenin iadesi sebebi olduğu gözetilmeyerek görülen kamu davasında; hüküm öncesi bu eksiklik zarar ödenerek giderilmiş olması nedeni ile ceza yargılamasında safhadan dönülmezlik ilkesi de dikkate alınarak TCK'nun 168/5. ve CMK'nun 223/8. maddesi gereğince sanık hakkındaki davanın düşmesine ve adli sicile kaydedilmesine karar verilmesi gerekliliği Bozmayı gerektirmiş." Yargıtay 19. Ceza Dairesi 2020/7326 E. , 2021/6878 K. "Sanığa ait iş yerinde müşteki şirkete ait Lig TV yayınının izinsiz olarka gösterime sunulduğu iddiasıyla açılan davada, sanığın savunmasında, "kahvehanenin ruhsat işlemleri bitmediği için Digitürk yetkilisine aboneliği kendi adıma alacağımı söylediğimde ruhsatı alınca iş yeri paketine çeviririz" dediğini ve ruhsat işlemleri devam ettiği için aboneliğini iş yeri üyeliğine çeviremediğini beyan etmesi karşısında, tespiti yapılan Lig TV yayınında kullanılan cihaz - kart ile ilgili, sanık ile anılan şirket arasında konut içi kullanım sözleşmesi bulunup bulunmadığının araştırılıp eylemin hukuki ihtilaf niteliğinde olup olmadığı veya şifre kırıcı cihaz kullanmak suretiyle maç yayını yapıldığının tespiti durumunda ise eylemin TCK 'nin 163/2. maddesinde düzenlenen karşılıksız yararlanma suçunu oluşturacağı gözetilmeden, eksik kovuşturma sonucunda yazılı şekilde hüküm kurulması, Yargıtay 19. Ceza Dairesi 2021/1497 E. , 2021/6941 K. "DB Turizm Bilişim İletişim Dış Ticaret Limited Şirketi bünyesinde faaliyet gösteren iş yerinde uydu alıcısı satan sanıkların bu uydu alıcılarına internet ortamından yayın almalarını sağlayacak programlar ekledikleri ve uydu alıcısı kullanıcısına kendi üzerlerinden yapılan internet yayınını almak için şifre vererek şifreli yayınların şifresini kart paylaşım yöntemiyle kırmak suretiyle kendi abonelerine izletmekten ibaret eylemlerinin TCK’nın 163/2 maddesi uyarınca karşılıksız yararlanma suçunu oluşturduğu gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulması," Av.Yılmaz Güneş
- KAÇAK ELEKTRİK DOSYASI YAPILACAK İŞLEMLER
İCRA TAKİBİNE İTİRAZ Kaçak kullanım tutanağı tutulduktan sonra - yetkili yere göre değişmek suretiyle- yaklaşık 2 ay içerisinde Bedaş avukatları icra takibi başlatmaktadır. Kaçak kullanım yapan kişinin UYAP üzerinden sorgusu yapılarak bu konuyla ilgili hakkında açılan bir icra takibi var ise ilk iş olarak icra takibine itiraz edilmelidir. İcra takibi yok ise diğer adımlar izlenmelidir. BEDAŞA BAŞVURU Başvuru dilekçesi yazılarak, BEDAŞ A.Ş. Genel Müdürlüğüne "kaçak elektrik kullanımına ilişkin tanzim edilen tutanak, hesap bülteni, önceki döneme ilişkin ödenen faturalar ve video" talep edilir. Kaçak kullanıma ve hesaplamaya itiraz edilir. Kurum cevaben 30 gün içerisinde cevap vermektedir. Cevap olarak yalnızca tutanak verilmekte olup talep edilen diğer evraklar Mahkeme aracılığıyla alınmaktadır. İHTİYARİ ARABULUCULUK BAŞVURUSU Zorunlu olmamakla birlikte "tüketici işleminden kaynaklı dava şartı" arabuluculuk başvurusu yapılabilir. Nitekim kaçak elektrik davaları iş yeri kaynaklı açıldığında asliye hukuk mahkemelerinde görülmekte ise de mesken amaçlı açıldıklarında tüketici mahkemelerinde görülme ihtimali vardır. SAVCILIK BAŞVURUSU Kaçak kullanıma ilişkin tanzim edilen tutanaklar gerek makine wattları gerekse de kullanım saatleri ve özellikle geçmişe yönelik kesilen faturalar ile şişirilmektedir. Kanuna aykırı şekilde tanzim edilen işbu tutanak mümzimleri, savcılığa "görevi kötüye kullanma" suçları kapsamında şikayet edilmelidir. HUKUK DAVASI AÇILIŞI İcra Takibi Başlatılmışsa : Takibe itiraz edilip edilmediğine ilişkin açılacak iki dava vardır. 1.İTİRAZIN İPTALİ DAVASI: Takibe itiraz edilmişse, takip itiraz sonrası durmaktadır. Duran takibin devamı için BEDAŞ, itirazın iptali davası açar. Bu davada kaçak kullanım kişi davalı olmaktadır. Kötü niyet tazminatı talep edilmelidir. 2.MENFİ TESPİT DAVASI: Takibe itiraz edilemeyerek takip kesinleşmişse artık menfi tespit davası açılacaktır. Bu davada kaçak kullanım yapan kişi davacı olacak ve kaçak kullanımın olmadığını ispatlayacaktır. Davacı adına hacizlerin durması için %115 teminat yatırılmalı, kötü niyet tazminatı talep edilmelidir. İcra Takibi Başlatılmamışsa : Bedaş'a ödeme yapılıp yapılmadığına ilişkin açılacak iki dava vardır. 1.SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME DAVASI : İcra takibi yoksa ve kaçak kullanım yapan kişi, tutanak bedelini bedaşa ödemişse açılacak davadır. Kaçak kullanım yapan kişi davacı olur. Kullanım bedelinin iadesini faiziyle birlikte ister. 2. FATURANIN İPTALİ DAVASI: İcra takibi yoksa ve kaçak kullanım yapan kişi, tutanak bedelini bedaşa ödememişse, tutanağın ve tutanağa bağlı faturaların iptali davası açılacaktır. Kaçak kullanım yapan kişi davacı olur. HUKUK DOSYASINDAKİ İŞLEYİŞ Davacı ise dava dilekçesi, davalı ise cevap dilekçesi maktu formatımızda, tablolar ve örnek hesaplamalar gösterilerek hazırlanmalıdır. Pandemi dönemine denk geliyorsa bu döneme ilişkin ayrıca beyanda bulunulmalıdır. Delil listesine; muhakkak tutanak, fatura, cd, kullanıma esas makinelerin faturaları / yoksa fotoğrafları, bilirkişi, tanık ve keşif eklenmelidir. Yargılama : Mahkemeden mahkemeye değişmekle birlikte; 1. Bazı mahkemeler; tutanağı tutan memurları tanık olarak dinletmektedir. Dinlenirse, bizler de işletmede yer alan veyahut kaçak kullanım tutanağı tutulurken şahit olanlar mahkemede dinletilmelidir. 2. Bazı mahkemeler; işletmede keşif yaptırmaktadır. Ancak bedaş memurları tutanak tutarken video çektikleri için kimi bu videoyu yeterli görmekte ve keşif yapılmasına gerek yok kararı vermektedir. 3. Tanık ve keşif tamamlandıktan sonra dosya elektrik alanında uzman bilirkişiye tevdi edilir. Bilirkişi raporundan sonra beyanlarda bulunulur ve dosya karara çıkar. Av. Yılmaz Güneş
- İŞÇİYE KÖTÜ MUAMELE HUKUKİ VE CEZAİ SORUMLULUĞU
Somut olayın özelliklerine göre ayrımcılık tazminatı borcu doğabilir. Mağdurun ayrımcılık tazminatı talep etmesi de mümkün olabilecektir. Mağdur İş Kanunu madde 5’te düzenlenen dört aylık ücreti tutarındaki tazminatı ve bu ayrımcılıkta dolayı yoksun bırakıldığı haklarını da talep edebilecektir. İşçi fesih yoluna başvurmamış olsa bile, bu hakları talep edebilecektir. İşçi şikayet ederse işveren hakaret suçundan yargılanır. TCK Madde 125- Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir. İşveren işçinin kişilik haklarına saldırıda bulunduğu için manevi tazminat ödemek zorunda kalabilir TMK Madde 24- Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir. Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.Davacı bunlarla birlikte, düzeltmenin veya kararın üçüncü kişilere bildirilmesi ya da yayımlanması isteminde de bulunabilir. TBK MADDE 49- Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür. TBK MADDE 58- Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir. Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir TBK MADDE 417- İşveren, hizmet ilişkisinde işçinin kişiliğini korumak ve saygı göstermek ve işyerinde dürüstlük ilkelerine uygun bir düzeni sağlamakla, özellikle işçilerin psikolojik ve cinsel tacize uğramamaları ve bu tür tacizlere uğramış olanların daha fazla zarar görmemeleri için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür. İşveren, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdür. İşverenin yukarıdaki hükümler dâhil, kanuna ve sözleşmeye aykırı davranışı nedeniyle işçinin ölümü, vücut bütünlüğünün zedelenmesi veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmini, sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk hükümlerine tabidir. Şef, Usta, Müdür gibi Diğer İşçilerin İşçiye Hakaret Etmesi İşçiye karşı küfür ve kötü sözler her zaman doğrudan işverenin kendisinden gelmeyebilir. Kimi durumlarda aynı iş yerinde çalışan diğer işçiler de işçiye hakaret edebilir. Özellikle, şef, usta, müdür gibi üst grup çalışanların kendi alt gruplarında çalışan işçilere hakaret ettiği görülür. Bu kimseler tarafından da kendisine hakaret edilen işçi, yine işvereni sorumlu tutarak dava açabilecektir. İşyeri yöneticisinin (işveren vekilinin) sadece hakaret etmesi haklı nedenle fesih hakkı vermez. Doğrudan kendisinin sarf etmediği kötü sözlerde işverenin sorumluluğunun kaynağı iş sağlığı ve güvenliğini sağlama yükümlülüğünü ihlal olacaktır. Yine işçiyi koruma ve gözetme borcunu da ihlal eden işveren işçiye kıdem tazminatı ödeyecek gerekirse manevi tazminat ödeme borcu altına dahi girecektir. Tazminat yükümlülüğü için önemli olan işçinin ispat edebilme kabiliyetidir. İşveren tarafından işçinin kişilik değerlerine hukuka aykırı müdahale/saldırı söz konusu olduğunda, MK m.25’te düzenlenen tüm davaların işverene karşı da açılabileceği noktasında duraksama yoktur.MK m.25’te düzenlenen davalar, sözleşme sona erdikten sonra da açılabilir. Dahası bu davalardaki saldırı tehlikesinin önlenmesi, sürmekte olan saldırıya son verilmesi, etkileri devam eden saldırının hukuka aykırılığının tespiti, tazminat ve elde edilen kazancın verilmesi gibi taleplerin, ödenmeyen ihbar, kıdem ve kötü niyet tazminatları için açılan davalarda gündeme getirilmesi yolunda da bir engel yoktur. İşçinin kişilik değerlerine saldırı işyerinde işverenden başka kişilerce de gerçekleştirilebilir. İşverenin talimatıyla ya da böyle bir talimat olmaksızın, bir işçi tarafından diğer bir işçinin kişilik değerlerine saldırılması mümkündür. Nitekim inceleme konusu kararda saldırı işveren vekili tarafından gerçekleştirilmiştir. Meselenin bu boyutu da dikkate alınarak, MK m.25’te düzenlenen davaların iş ilişkisinde nasıl somutlaşabileceği üzerinde durmakta yarar bulunmaktadır. Saldırıyı gerçekleştiren işçinin, işveren vekili sıfatını taşıyıp taşımaması, bu davaların işverene yöneltilmesi noktasında değişiklik yaratmaz. Anımsatalım ki, bu davalar, bizzat saldırıyı gerçekleştiren kişiye karşı açılabileceği gibi; esasen saldırıyı önleyebilecek, son verebilecek ya da devam eden etkilerini ortadan kaldırabilecek konumda olana karşı açılabilirler ve bu şekilde davayla güdülen amaca ulaşılması mümkün olur. Ayrıca, bu davalar bakımından işverenin kusuru da aranmaz; giderek, bilmiyor dahi olsa, saldırının oluşmasında olumlu ya da olumsuz davranışıyla katkı yapan işverene karşı, koruyucu davalar açılabilecektir. İşçi, koruyucu davalar dışında MK m.25/III uyarınca maddi ve manevi tazminat davalarını açabileceği gibi, işverenin, kişilik değerlerine hukuka aykırı saldırı sonucu elde ettiği kazancın verilmesini de talep edebilir. Maddi ve manevi tazminat davaları bakımından kişilik değerlerine hukuka aykırı saldırı oluşturan eylem, bizzat işveren tarafından yapılmışsa, davanın koşullarından biri de işverenin kusurlu olmasıdır. Burada işveren bakımından haksız fiil sorumluluğu ile borca aykırılıktan kaynaklanan sorumluluk yarışma (telahuk) halindedir. İşverenin verdiği yetkileri kullanan bir işçi tarafından eylemin gerçekleştirilmesi halinde ise ifa yardımcının fiillerinden dolayı kusursuz sorumluluk ortaya çıkar. İşveren vekili işveren adına hareket eden ve işin, işyerinin ve işletmenin yönetiminde görev alan kişidir (İş K.m.2/IV). Bu bağlamda, işverenin iş ilişkisinden kaynaklanan yönetim hakkının kullanımının yanı sıra ve dolayısıyla; gözetme (koruma) borcunun ifasının da, işveren vekiline bırakıldığı kabul görmelidir. Öte yandan, “İşveren vekilinin bu sıfatla işçilere karşı işlem ve yükümlülüklerinden doğrudan işveren sorumludur." düzenlemesi ise ifa yardımcısından kaynaklı kusursuz sorumluluğun kabulünü kolaylaştıran bir düzenlemedir. PSİKOLOJİK TACİZ (mobing) Psikolojik tacizde, taciz eyleminde bulunan taraf ile tacize maruz kalan taraf arasında hiyerarşik olmasa bile, bir eşitsizliğin hakim olduğu ve tacize uğrayan tarafın her zaman kaybeden taraf durumunda olması hali veya başka deyimle tacize maruz kalan kişinin karşılaştığı olumsuz davranışlardan kendini koruyamayacak halde olması gerekir. Çünkü psikolojik taciz üstler tarafından astlarına, az da olsa astları tarafından üstlerine ya da eşitler arasında da gerçekleşebilir. Bu durumda mağdurun savunmasız olması kabul edilecek ve işten ayrılsa veya devam etse bile yasal haklarını talep edebilecektir. Eylemin “sürekli, sistematik ve sık oluşunu” dikkate alan Yargıtay, işçinin mobbing (psikolojik taciz) eylemine de maruz kaldığını iddia eden işçi üzerinde sürekli bir baskı kurulup kurulmadığını aramaktadır. Türk Ceza Kanunu (TCK) kapsamında suç teşkil eden bazı fiillerin psikolojik taciz uygulanması sırasında kullanılması mümkündür. Taciz davranışının psikolojik olması gerektiği göz önünde tutularak, 106. madde kapsamında “Tehdit”, 107. madde kapsamında “Şantaj”, 117. madde kapsamında “İş ve çalışma hürriyetinin ihlali”, 122. madde kapsamında “Ayırımcılık”, 125. madde kapsamında Hakaret ve 123. madde kapsamında “Kişilerin Huzur Ve Sükûnunu Bozma” olayın gerçekleşme şekline göre uygulanabilecektir. YARGITAY KARARLARI Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, T.27.12.2013 ve E.2013/693, K.2013/30811 Mobingin varlığı için kişilik haklarının ağır şekilde ihlaline gerek olmadığı, kişilik haklarına yönelik haksızlığın yeterli olduğu, ayrıca mobbing iddialarında şüpheden uzak kesin deliller aranmayacağı, davacı işçinin, kendisine işyerinde mobbing uygulandığına dair kuşku uyandıracak olguların ileri sürmesinin yeterli olduğu”, yönünde karar vermiştir. Davacının yaşadıklarını, olaylar başlığı altında kaleme aldığı söz konusu yazıda tutarlılık, samimiyet ve iddia edilen hususlarla bir bütünlük görüldüğü için yüzde yüz ispat şartı aranmadan yeterli görülmüştür. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2017/10469 E. 2019/9523 K. 24.04.2019 T. Manevi tazminat talep edebilmek için, bir kimsenin kişilik hakkına hukuka aykırı bir tecavüz yapılmalı, bir manevi zarar bulunmalı, tecavüz ile zarar arasında illiyet bağı olmalı ve davalının sorumlu olmasını gerektiren veya kusursuz sorumluluğunu gerektiren bir hali bulunmalıdır. Davacı vekili manevi tazminat talebinde bulunmuş olup manevi tazminat koşulları oluşmuştur. İşverenin mobbinge vb. davranışlara karşı önlem alma yükümlülüğü vardır. İşyerinde işveren vekili gibi hareket eden şirket yetkilisi ...'in işçilere ve davacıya;"sizler insan mısınız? Ş.....ler, sizden bir şey olmaz, çıkın gidin gibi ağır hakaret ve aşağılayıcı tanımlamalar ve ithamlar içeren sözler sarfetmesi ve bunun tanığın anlatımında da geçtiği üzere 5 yıl gibi uzun bir zaman dilimi içinde tekrarı kişilik haklarının ihlali mahiyetindedir. Açıklanan nedenle davacının manevi tazminat talebinin kabulü gerekirken yazılı gerekçe ile reddi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. Yargıtay 22. HD. 22.05.2014 gün, 2013/11788 E, 2014/14008 K İşveren tarafından, haksız, kaba ve kırıcı davranışların diğer çalışanlara da yapıldığı, genel anlamda işyeri kabalığının olduğu ve çalışanların kişilik ve onurlarının rencide edildiği durumlarda, unsurları itibarı ile mobbingin oluşmadığını söylemek mümkün ise de, işverenin, iş sağlığı ve güvenliğini sağlama yükümlülüğünü ihlal ettiği, öte yandan kişilik haklarına yönelik saldırıyı önlemediği ve buna sebebiyet verdiği için işçiyi koruma ve gözetme borcuna aykırı davrandığı, bu durumun da işçiye iş sözleşmesini haklı nedenle feshetme imkânı verdiği kabul edilmektedir. Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 2016/2703 E. , 2019/342 K. Tüm dosya kapsamından ve Ankara 5. Sulh Ceza Mahkemesi dosyası içeriğinden, davalı tarafça davacı ve diğer iki işçi hakkında hakaret içeren sözler sarfettiği anlaşılmaktadır. Davalı tarafın davacıya karşı hakaret nedeniyle ceza davası açılmasına sebebiyet veren ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile sonuçlanan söylemleri dikkate alındığında, manen elem ve üzüntü duyduğunun kabulü ile manevi tazminata hükmedilmesinde bir isabetsizlik bulunmamakta ise de, takdir edilen tazminat miktarı fahiş görülmüştür. Davalının doğrudan davacının şahsına değil bir gruba (davacı ile birlikte diğer iki işçiye) yönelik söylemi olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim, diğer iki işçinin açmış olduğu davalara ilişkin emsal dosyalarda 2.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmiştir. Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 09.01.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi. YHGK 2012/9-1925 E., 2013/1407 K. 25.09.2013 T. “Davacı işçi, davalı işverenden maruz kaldığı psikolojik taciz nedeniyle, hizmet sözleşmesini haklı nedenle feshedebileceği gibi, işe devam etmek suretiyle TBK. md.417 kapsamında diğer yasal haklarını kullanma konusunda seçimlik hakka sahiptir” Av.Yılmaz GÜNEŞ
- YENİ KİRACININ TADİLAT HAKKI
Türk Borçlar Kanunu Kiralananda yenilik ve değişiklik yapılması / Kiracı tarafından MADDE 321- Kiracı, kiraya verenin yazılı rızasıyla kiralananda yenilik ve değişiklikler yapabilir. Yenilik ve değişikliklere rıza gösteren kiraya veren, yazılı olarak kararlaştırılmış olmadıkça, kiralananın eski durumuyla geri verilmesini isteyemez. Kiracı, aksine yazılı bir anlaşma yoksa, kiraya verenin rızasıyla yaptığı yenilik ve değişiklikler sebebiyle kiralananda ortaya çıkan değer artışının karşılığını isteyemez. Kiraya verenin rızasının kabulü için, verildiği zamandan bağımsız olarak, adi yazılı şekil şartının yerine getirilmesi yeterlidir. Kiraya veren, kiracı tarafından kiralananda yapılacak yenilik ve değişikliğe rıza verme ve rıza vermeyi reddetme konularında serbesttir. Kiraya veren, böyle bir rıza vermekten kaçınırsa veya reddederse kiracının başvurabileceği bir hukukî yol yoktur. Türk Borçlar Kanunu Kiraya verenin borçları / Teslim borcu MADDE 301- Kiraya veren, kiralananı kararlaştırılan tarihte, sözleşmede amaçlanan kullanıma elverişli bir durumda teslim etmek ve sözleşme süresince bu durumda bulundurmakla yükümlüdür. Bu hüküm, konut ve çatılı işyeri kiralarında kiracı aleyhine değiştirilemez; diğer kira sözleşmelerinde ise, kiracı aleyhine genel işlem koşulları yoluyla bu hükme aykırı düzenleme yapılamaz. 3. Hukuk Dairesi 2017/8266 2019/4990 27.05.2019 6098 sayılı TBK’nun 301. maddesinin ifadesi ile kiraya veren; kiralananı sözleşmede amaçlanan kullanıma elverişli bir durumda teslim etmek ve sözleşme süresince bu durumda bulundurmakla yükümlüdür. Kiraya veren bu borcu sadece fiili bir teslim ile ifa etmiş olmaz. Kiracı kiralananı hangi maksat için tutmuş ise kiraya veren o maksada elverişli bir tarzda teslim ile mükelleftir. Kiralananın ayıplı olarak teslimi nedeniyle kiralananın kullanılmasında imkansızlık veya derecesinde düşüklük meydana gelmiş ise bu durumda kiracının TBK’nun 123. ve 125. maddeleri dairesinde hareket ederek mevcut ayıbı uygun bir sürede kiraya verene ihbar etmesi beklenir 3. Hukuk Dairesi 2017/4638 2019/2277 19.03.2019 Davaya dayanak yapılan ve hükme esas alınan 01.06.2014 başlangıç tarihli ve 1 yıl süreli kira sözleşmesi hususunda taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Sözleşmenin 4. maddesinde; kiracının kiralananda kiraya verenin haberi olmadan tadilat yapamayacağının kabul edildiği görülmektedir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık taşınmaza davalı-karşı davacı kiracı tarafından yapıldığı iddia edilen masrafların taşınmazın olağan kullanımdan kaynaklı masraflar mı? yoksa taşınmazın BK’nun 301. maddesine göre, kiraya verenin, kiralananı sözleşmede amaçlanan kullanıma elverişli bir durumda teslim etmek ve sözleşme süresince bu durumda bulundurmakla yükümlü olmasından kaynaklı masraflar olup olmadığı konusundadır. Mahkeme gerekçesinde, davalı/karşı davacının, kiraya verenden tadilata ilişkin herhangi bir yazılı belge almadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ise de; TBK 308. madde kapsamında ayıp nedeniyle yapılan masrafların istenmesi mümkündür. 3. Hukuk Dairesi 2017/7410 2019/3683 24.04.2019 Hükümden de anlaşılacağı üzere; kiraya veren, kiralananı sözleşmenin amacına uygun surette kullanmaya ve işletmeye elverişli bir şekilde teslime ve kira süresince de kiralananı bu halde tutmaya mecburdur. Eş söyleyişle, kira sözleşmeleri iki taraflı borç doğuran ivazlı sözleşmelerdendir. O nedenle kiraya veren davalı, kiralananı başlangıçtan itibaren sözleşmeden maksut kullanmaya salih bir halde, her türlü ayıptan salim olarak kiracıya teslim ve sözleşmenin devamı süresince de bu amacı sağlamak zorundadır. Çünkü buradaki ifa; borçlanılan edimin kural olarak borçlu tarafından belirli bir yer ve zaman içinde ve sözleşmenin kaynağındaki esaslar altında yerine getirilmek suretiyle borçlunun borcundan kurtulmasını sağlayan eylem ve davranıştır. O halde, geçerli bir ifanın benimsenebilmesi için; ifa borçlu tarafından alacaklıya sözleşmede kararlaştırılan yer ve zamanda, kararlaştırılan nicelik ve niteliklere uygun olarak yapılmalıdır. Diğer bir anlatımla kiraya veren sözleşme süresince kiralananda meydana gelen bozuklukları ve eksikleri kiracının bir kusuru yoksa gidermekle yükümlüdür. Hukuki Görüş; Türk Borçlar Kanuna göre kiracı yeni veya eski olsun kiraya verenin yazılı onayı ile tadilat yapabilir. Ancak bu durum kira akdinin başlayıp başlamamasına etki etmez. Türk Borçlar Kanununa göre kiraya verenin borçlarından biri "kiralananı kararlaştırılan tarihte, sözleşmede amaçlanan kullanıma elverişli bir durumda teslim etmek"tir. Bu hüküm; kiracı ile yapılan sözleşmedeki kullanım amacına göre kiraya verenin tadilat yaptırması gerekli veyahut kiracıya zaman vermesi gerekli şeklinde yorumlanabilir. Ancak bu yorum yanlıştır. Çünkü ilgili hüküm yukarıda yer alan kararlardan da anlaşılacağı üzere "KİRALANANIN AYIPSIZ OLARAK TESLİMİ İLE" ilgilidir. SONUÇ OLARAK; YENİ KİRACI, KİRA AKDİNİ DÜZENLENMESİ VE KİRALANANIN ANAHTARINI TESLİM ALMASI İLE KİRA BEDELİNİ ÖDEMEK ZORUNDADIR. YAPACAĞI TADİLAT İÇİN D EKİRAYA VERENDEN YAZILI RIZA ALMALIDIR. TADİLAT NEDENİYLE, EK SÜRE VERİLMEZ. Av. Yılmaz GÜNEŞ
- YAŞ DÜZELTME DAVASI
Yaş Düzeltme Davası Nedir? Yaş düzeltme davası, kişinin kimlik yaşının gerçek yaşından farklı olduğu durumlarda söz konusu olmaktadır ve esasen niteliği itibariyle bir çeşit nüfus kaydının düzeltilmesi davasıdır diyebiliriz. Yaş düzeltme davası ile çeşitli tıbbi, biyolojik ve fizyolojik veriler uzmanlar tarafından incelenir ve raporlanır, tanık beyanı gibi deliller ile ortaya konulan somut olgular hakim tarafından değerlendirilir ve mahkemece kimlik yaşının hatalı olduğuna ve gerçek yaşı yansıtmadığına kanaat getirilmesi halinde nüfus kayıtlarındaki doğum tarihi kaydının ve dolayısıyla da yaşın değiştirilmesine karar verilir. Kimlik Yaşı Nedir? Kimlik yaşı, kişinin yaşının nüfus kayıtlarında "doğum tarihi" hanesinde yazılı olan kayıt tarihi üzerinden hesaplanması sonucu ortaya çıkan sonuçtur. Örnek verecek olursak: 2000 yılında doğmuş olan bir kişi, 2018 yılında 18. yaşını doldurmuş olacaktır. Kimlik yaşı, kişinin ceza hukuku, özel hukuk ve idare hukuku alanlarında çeşitli haklar ve sorumluluklarla karşılaşması noktasında belirleyici olmaktadır. Literatürde ve halk arasında "kayıt yaşı" şeklinde de kullanıldığı görülebilmektedir. Kemik Yaşı Nedir? Bilimsel olarak "homo sapiens" şeklinde isimlendirilen insan canlısı, ergenliğin sonlarına kadar biyolojik ve fiziksel gelişimini sürdürmektedir. Ancak ergenliğin sona ermesi ile birlikte büyümeyi sağlayan hormonal sistemde meydana gelen gelişmeler nedeniyle, vücuttaki bu büyüme ve gelişme faaliyeti sona erer. Kemik yaşı, kişinin yaşının biyolojik imkanlar dahilinde incelenmesi ve hesaplanmaya konu edilmesi sonucu ortaya konulan yaşıdır. Kemik yaşı alınacak olan kişinin el ve el bileği röntgen filmi alınır ve iskelet olgunlaşma incelemesi yapılır. Tabii ki yaş büyütme davası veya yaş küçültme davası olarak da bilinen yaş tashihi davası ya da halk arasında daha yaygın olarak bilinen adıyla yaş düzeltme davasında kemik yaşının hesaplanması, avukat veya hakimler tarafından değil, bu alanda uzman kişilerce gerçekleştirilmektedir. Ancak kemiklerde şekil bozukluğu mevcutsa, kemik yaşı hesaplanılacak olan kişinin iskelet yapısını bozan çeşitli hastalıklar mevcutsa ya da kemik yaşının hesaplanmasını engelleyen başkaca faktörler söz konusu ise kemik yaşı hesaplanması mümkün değildir. Kemik yaşının inceleme konusu edilmesi, kişinin nüfusa geç kayıt edilmesi gibi çeşitli nedenlerle kimlik yaşının gerçek yaşından farklı olduğu hallerde söz konusu olmaktadır. Yaş düzeltme davası, 20-25 yaş ve öncesi yaşlardaki çocuklar ve ergenler açısından dikkate alınabilir. Çünkü kemik yaşı, kişinin belirli bir olgunluğa erişmesinden sonra gelişimini tamamlamakta ve bu durum da kemik yaşının doğru hesaplanmasını güçleştirmektedir. Yaş Düzeltme Davasının Şartları Nelerdir? Yaş düzeltme davası, etkilerinin çok daha ağır sonuçlara sebebiyet vermesi ve birçok farklı hususu ilgilendiren bir konu olmasından dolayı isim değiştirme davası ve soyisim değiştirme davasından ayrı olarak yalnızca kişinin kendi iradesine bağlı değildir. Yaş düzeltme davası açacak olan kişinin, yaşından memnun olmaması sebebiyle yaş değişikliğine karar verilmesi mümkün olamamaktadır. Esasında yaş düzeltme davalarının açılabilmesi için bazı şartlar söz konusu olmaktadır. Bu şartlar: Kişinin özel veya resmi hastane, doğumhane veya sağlık ocağı gibi sağlık merkezlerinde doğmamış olması, doğum anına ilişkin olarak başkaca kayıt tutulmamış olması(Örneğin doğum yapan anne adayını hastaneye yetiştirmeye çalışan jandarma personelinin olaya ilişkin olarak tutanak tutmamış olması gibi) Yaş düzeltme davası ile yaşının değiştirilmesi istenilen kişinin, dış görünüş itibariyle kayıt yaşına uygun görünmemesi, Yaş değiştirme talep eden kişinin, düzeltme istenilen yaşta ikiz olmayan bir kardeşinin bulunmaması, bu hususa ilişkin olarak iki ayrı doğuma istinaden tıbbi imkansızlıkların bulunmaması, Yaş düzeltmeye ilişkin olarak objektif nitelikte haklı bir sebebin bulunması(Örneğin ceza yargılamasında kişinin yaşının belirlenmesinin, muhakeme açısından önem arz etmesi veya doğum sonrasında çocuğun nüfus kaydının ailesi tarafından gecikmiş olarak gerçekleştirilmesi gibi) Yaş Düzeltme Davasının Hukuki Dayanağı Yaş düzeltme davası veya yaş değişikliği davasının(yaş büyütme davası ya da yaş küçültme davası olarak da bilinir) hukuki dayanağı şu şekilde sayılabilir: Türkiye Cumhuriyeti Anayasamız, Türk Medeni Kanunumuz ve Nüfus Hizmetleri Kanunumuz Ancak bu dava, ağırlıklı olarak Nüfus Hizmetleri Kanunumuzun konu alanına girmektedir ve dolayısıyla Nüfus Hizmetleri Uygulama Yönetmeliği de dikkate alınmalıdır. Yaş Düzeltme Davasını Kimler Açabilir? Yaş büyütme veya yaş küçültme talepli olarak açılmakta olan yaş tashihi davası, kişiye sıkı sıkıya bağlı olan bir hakka ilişkin olarak açıkmaktadır. Bu nedenle bu davanın herkes tarafından açılması mümkün değildir. Yaş düzeltme davası, yaşını küçültmek veya büyütmek yani yaşını değiştirmek isteyen kişi tarafından bizzat açılabilir. Ancak bu kişi henüz ergin değilse bu davayı velisi(anne veya baba) ya da vesayet altında ise vasisi açabilir. Bu dava bir avukat aracılığıyla açılacak ve yürütülecekse, avukata verilecek olan vekaletnamede mutlaka yaş düzeltme davalarına ilişkin olarak özel yetki bulunması gerekmektedir. Konunun kamu düzenini ilgilendiriyor olmasından mütevellit, cumhuriyet savcısının da yaş düzeltme davası açma yetkisi mevcuttur. Bu durum, özellikle konusu ve sonuçları kişinin yaşına bağlı olan ceza davalarında söz konusu olabilmektedir. Yaş Düzeltme Davası Birden Fazla Kez Açılabilir Mi? Nüfus Hizmetleri Kanunumuzun 36. maddesinde yer alan eski hükme göre yaş düzeltme davası yalnızca 1(bir) kere açılabilmekteydi. Ancak Anayasa Mahkemesinin 30.03.2012 tarihli ve 2011/34 E., 2012/48 K. sayılı isim değişikliğine ilişkin kararı ile yine Anayasa Mahkemesinin 06.01.2016 tarihli ve 2013/2414 başvuru numarası sayılı yaş değişikliğine ilişkin kararları sonrasında bu durum değişiklik göstermiş ve artık haklı sebeplerin varlığı halinde yaş düzeltme davalarının birden çok defa açılabilmesi mümkün hale gelmiştir. Dolayısıyla, güncel uygulamada yaş düzeltme davalarının birden çok kez açılması mümkündür. Zaten Nüfus Hizmetleri Kanunumuzun 36. maddesinin 1. fıkrasının b. bendine getirilmiş olan düzenleme ile de bu durum açıklığa kavuşmuştur. Nüfus Hizmetleri Kanunumuzun 36/1-b. Bendine Göre: "Haklı sebeplerin bulunması hâlinde aynı konuya ilişkin düzeltme yapılması hâkimden istenebilir. Ad değişikliği hâlinde, nüfus müdürlüğü bu kişinin çocuklarının baba veya ana adına ilişkin kaydı, soyadı değişikliğinde ise eşin ve ergin olmayan çocukların soyadını da düzeltir." Yaş Büyütme veya Yaş Küçültme Nasıl Gerçekleştirilir? Yukarıda kısaca ifade etmiş olduğumuz üzere kimlik yaşının artırılması veya azaltılması şeklinde sonuç doğuracak olan yaş düzeltme işlemi, bu hususa ilişkin olarak bir dava açılmasını gerektirir. Yukarıda saymış olduğumuz yaş düzeltme davası şartlarının mevcudiyeti halinde Kimlik yaşı, kişini nüfus kayıtlarında yer alan doğum tarihine göre hesaplanan yaşıdır. Kimlik yaşının büyültülmesi haklı nedenlerin varlığı halinde ancak mahkeme kararıyla olabilmektedir. Kişi, kimlikte yer alan yaşından daha büyük ise yaşının büyültülmesini mahkemeden talep edebilir. Mahkeme bunun için kişinin doğduğu yerin resmi bir kurum olup olmadığı, kardeşi var ise yaşlarının çakışıp çakışmadığı gibi nedenleri araştırır. Mahkeme gerekli araştırma ve incelemeyi yapar ve koşulların bulunması halinde kişinin yaşının büyültülmesine karar verir. Yaş Düzeltme Davasında Deliller Yaş düzeltme davalarında kimlik yaşının gerçek yaştan farklı olduğu beyan edilmektedir ve bu hususun ispat edilebilmesi adına tanık beyanı, kemik yaşı hesaplaması, bilirkişi raporu, uzman görüşü, hastane kayıtları, nüfus kayıtları, ilgili kolluk tutanakları başta olmak üzere her türlü hukuki delil ileri sürülebilmektedir. Yaş Düzeltme Davasında Tanık Beyanının Önemi Toplumdaki yaygın kanının aksine yaş düzeltme davalarında tanık beyanına da dayanılabilmektedir. Bu davada yalnızca kemik yaşı incelemesi gibi biyolojik ve fizyolojik unsurlarla değerlendirme yapılması gerektiği gibi bir yanlış algı söz konusu olabilmektedir. Ancak kimi hallerde kemik yaşı incelemesi yapılması dahi mümkün olamayabilmektedir. Bu nedenle yaş düzeltme davalarında tanık beyanları son derece önemlidir. Örneğin özellikle sağlık imkanlarının çok yaygın olmadığı yakın geçmişte birçok doğum hastane, doğumhane veya sağlık ocağı gibi bir kurumdan ziyade köylerde ebelikle uğraşan kişilerin evlerinde veya doğum yapacak olan ailenin kendi evinde gerçekleşebilmekteydi. Bu gibi hallerde ulaşım zorlukları, eğitim düzeyindeki yetersizlik gibi bir çok sebeple çocuğun nüfusa kaydı da geciktirilebilmekteydi. Bu tip durumlardan muzdarip olan vatandaşların yaş düzeltme davası açması halinde kemik yaşı tespiti de mümkün olamamaktaysa en kuvvetli delil tanık beyanı olarak ortaya çıkmaktadır. Hatta kemik yaşı incelemesi yapılabilen hallerde dahi tanık beyanı, kemik yaşı incelemesinin kendi tabiiyetinden kaynaklı olan belirsizlikleri ortadan kaldırmak ve hakimin somut olayı daha net bir şekilde anlamasını sağlamak noktasında büyük öneme sahip olmaktadır. YARGITAY KARARLARI 8. Hukuk Dairesi 2017/8422 E. , 2018/11278 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi DAVA TÜRÜ : Nüfusta Yaş Düzeltim İstemli Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalı ... tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü. KARAR Dava dilekçesinde, davacının 26.01.1989 olan doğum tarihinin 26.01.1990 olarak düzeltilmesi istenmiş; mahkemece, davanın kabulüne dair verilen karar; davalı ... tarafından temyiz edilmiştir. Dava, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu 36.maddesi kapsamında nüfus kayıtlarındaki doğum tarihinin düzeltilmesi istemine ilişkindir. Dosya kapsamından, davacının 26.01.1989 doğumlu olarak 27.01.1989 tarihinde nüfusa tescil edildiği, davacının kemik yaşının tespiti amacıyla alınan Siverek Devlet Hastanesinin 30.04.2015 tarihli sağlık kurulu raporunda, 22 (yirmiiki) yaş sonu ile 25 (yirmibeş) yaş arası ile uyumlu olduğunun bildirildiği anlaşılmaktadır. 1- Kişilerin en erken doğdukları gün nüfusa tescil edilebilecekleri, 27.01.1989 olan tescil tarihine kadar davacının doğum tarihinin (bu tarih dahil) düzeltilebileceği, doğmadan önce nüfusa tescil edilmesinin mümkün olmadığı dikkate alınmadan doğum tarihinin 26.01.1990 olarak düzeltilmesi nüfus kayıtlarında çelişki meydana getirmektedir. Hakim, nüfus kayıtlarında düzeltme yapılmasına karar verirken, kayıtlar arasında çelişki meydana getirmemek ve hayatın olağan akışına ters düşecek durumlara yol açmamaya özen göstermek zorunda olup, mahkemece belirtilen hususlara uyulmaması usul ve kanuna aykırı bulunmuştur. 2-Kabule göre de; 25 yaşından sonra tıbben yaş tespiti mümkün olmadığı gibi kayden 25 yaşın üzerinde olan davacının bu yaşının düzeltilmesi için mevcut bilgi ve belgelerin yeterli sayılamayacağı, ilgilinin doğum tarihi ile tanığın dinlendiği tarih arasında uzunca bir zaman geçtiğinden beyanlarında yanılgı ihtimali bulunduğu, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu'na göre açılan kayıt düzeltme davalarının kamu düzeni ile yakından ilgili bulunması, mahkemelerin tarafların veya tanıkların beyanları ile bağlı kalmaksızın gerçeği araştırıp doğru sicil oluşturmak mecburiyetinde olduğu dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken, kamu düzeni ile ilgili olan resmi kaydın mücerret iddia esas alınarak davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir. SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK'nın Geçici 3. maddesi ve 1086 sayılı HUMK'nın 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, taraflarca HUMK'nın 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 12.04.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. 8. Hukuk Dairesi 2017/7649 E. , 2018/11281 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi DAVA TÜRÜ : Yaş Düzeltilmesi Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalı ... tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü. K A R A R Dava dilekçesinde, davacının 29.03.1985 olan doğum tarihinin 29.03.1987 olarak düzeltilmesi istenmiş; mahkemece, davanın kabulüne dair verilen karar davalı ... tarafından temyiz edilmiştir. Dava, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu 36.maddesi kapsamında nüfus kayıtlarındaki doğum tarihinin düzeltilmesi istemine ilişkindir. Dosya kapsamından, davacının 29.03.1985 doğumlu olarak 24.04.1986 tarihinde nüfusa tescil edildiği, davacının kemik yaşının tespiti amacıyla alınan ... Devlet Hastanesinin 05.04.2016 tarihli sağlık kurulu raporunda, 22 (yirmiiki) yaş üzeri olarak tespit edildiği anlaşılmaktadır. 1- Kişilerin en erken doğdukları gün nüfusa tescil edilebilecekleri, tescil tarihi 24.04.1986 olan davacının doğum tarihinin bu tarihe kadar (bu tarih dahil) düzeltilebileceği, kişinin doğmadan önce nüfusa tescil edilmesinin mümkün olmadığı dikkate alınmadan doğum tarihinin 29.03.1987 olarak düzeltilmesi nüfus kayıtlarında çelişki meydana getirmektedir. Hakim, nüfus kayıtlarında düzeltme yapılmasına karar verirken, kayıtlar arasında çelişki meydana getirmemek ve hayatın olağan akışına ters düşecek durumlara yol açmamaya özen göstermek zorunda olup, mahkemece belirtilen hususlara uyulmaması usul ve kanuna aykırı bulunmuştur. 2-Kabule göre de; 25 yaşından sonra tıbben yaş tespiti mümkün olmadığı gibi kayden 25 yaşın üzerinde olan davacının bu yaşının düzeltilmesi için mevcut bilgi ve belgelerin yeterli sayılamayacağı, ilgilinin doğum tarihi ile tanığın dinlendiği tarih arasında uzunca bir zaman geçtiğinden beyanlarında yanılgı ihtimali bulunduğu, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu'na göre açılan kayıt düzeltme davalarının kamu düzeni ile yakından ilgili bulunması, mahkemelerin tarafların veya tanıkların beyanları ile bağlı kalmaksızın gerçeği araştırıp doğru sicil oluşturmak mecburiyetinde olduğu dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken, kamu düzeni ile ilgili olan resmi kaydın mücerret iddia esas alınarak davanın kabulüne karar verilmesi, doğru görülmemiştir. SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK'nın Geçici 3. maddesi ve 1086 sayılı HUMKnın 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, taraflarca HUMK'nın 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 12.04.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi. 8. Hukuk Dairesi 2017/8130 E. , 2018/11292 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi DAVA TÜRÜ : Yaş Düzeltilmesi İstemli Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalı ... tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü. K A R A R Dava dilekçesinde, davacının 19.12.1983 olan doğum tarihinin 19.12.1985 olarak düzeltilmesi istenmiş; mahkemece, davanın kabulüne dair verilen karar davalı ... tarafından temyiz edilmiştir. Dava, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu 36.maddesi kapsamında nüfus kayıtlarındaki doğum tarihinin düzeltilmesi istemine ilişkindir. Dosya kapsamından; davacının, 19.12.1983 doğumlu olarak 26.12.1983 tarihinde nüfusa tescil edildiği, kemik yaşının tespiti amacıyla alınan ...Devlet Hastanesinin 16.03.2016 tarihli sağlık kurulu raporunda, 19 (ondokuz) yaş ve üstü ile uyumlu olduğunun bildirildiği anlaşılmaktadır. 1- Kişilerin en erken doğdukları gün nüfusa tescil edilebilecekleri, tescil tarihi 26.12.1983 olan davacının doğum tarihinin bu tarihe kadar (bu tarih dahil) düzeltilebileceği, kişinin doğmadan önce nüfusa tescil edilmesinin mümkün olmadığı dikkate alınmadan doğum tarihinin 19.12.1985 olarak düzeltilmesi nüfus kayıtlarında çelişki meydana getirmektedir. Hakim, nüfus kayıtlarında düzeltme yapılmasına karar verirken, kayıtlar arasında çelişki meydana getirmemek ve hayatın olağan akışına ters düşecek durumlara yol açmamaya özen göstermek zorunda olup, mahkemece belirtilen hususlara uyulmaması usul ve kanuna aykırı bulunmuştur. 2-Kabule göre de; 25 yaşından sonra tıbben yaş tespiti mümkün olmadığı gibi kayden 25 yaşın üzerinde olan davacının bu yaşının düzeltilmesi için mevcut bilgi ve belgelerin yeterli sayılamayacağı, ilgilinin doğum tarihi ile tanığın dinlendiği tarih arasında uzunca bir zaman geçtiğinden beyanlarında yanılgı ihtimali bulunduğu, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu'na göre açılan kayıt düzeltme davalarının kamu düzeni ile yakından ilgili bulunması, mahkemelerin tarafların veya tanıkların beyanları ile bağlı kalmaksızın gerçeği araştırıp doğru sicil oluşturmak mecburiyetinde olduğu dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi yerine, kamu düzeni ile ilgili olan resmi kaydın mücerret iddia esas alınarak davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir. SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK'nın Geçici 3. maddesi ve 1086 sayılı HUMK'nın 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, taraflarca HUMK'nın 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 12.04.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi. Av. Yılmaz GÜNEŞ
- SIRA CETVELİ NEDİR NASIL HAZIRLANIR
SIRA CETVELİ HANGİ AŞAMADA HAZIRLANIR? İcra takibi kesinleşir. Borçlunun malları haczedilir. Hacizli mallar satılır. Birden fazla alacaklı varsa, satış sonrası ele geçirilen meblağ toplam alacağı karşılamaya yetmezse icra müdürü re'sen sıra cetveli düzenlenir. SIRA CETVELİNDE SIRA NASIL BELİRLENİR? İcra İflas Kanunu m.206 uyarınca; Birinci Sıra : Rehinli alacaklılar İkinci Sıra : Devletin vergi alacağı Üçüncü sıra : İmtiyazlı alacaklar Dördüncü sıra : İmtiyazsız alacaklar İcra İflas Kanunu m.216 uyarınca imtiyazlı alacaklılar şu şekildedir; Birinci sıra: A) İşçilerin, iş ilişkisine dayanan ve iflâsın açılmasından önceki bir yıl içinde tahakkuk etmiş ihbar ve kıdem tazminatları dahil alacakları ile iflâs nedeniyle iş ilişkisinin sona ermesi üzerine hak etmiş oldukları ihbar ve kıdem tazminatları, B) İşverenlerin, işçiler için yardım sandıkları veya sair yardım teşkilatı kurulması veya bunların yaşatılması maksadıyla meydana gelmiş ve tüzel kişilik kazanmış bulunan tesislere veya derneklere olan borçları, C) İflâsın açılmasından önceki son bir yıl içinde tahakkuk etmiş olan ve nakden ifası gereken aile hukukundan doğan her türlü nafaka alacakları. İkinci sıra: Velâyet ve vesayet nedeniyle malları borçlunun idaresine bırakılan kimselerin bu ilişki nedeniyle doğmuş olan tüm alacakları; Ancak bu alacaklar, iflâs, vesayet veya velâyetin devam ettiği müddet yahut bunların bitmesini takip eden yıl içinde açılırsa imtiyazlı alacak olarak kabul olunur. Bir davanın veya takibin devam ettiği müddet hesaba katılmaz. Üçüncü sıra: Özel kanunlarında imtiyazlı olduğu belirtilen alacaklar. SIRA CETVELİNDE ÖDEME NASIL YAPILIR Bir önceki sırada bulunan alacaklıların alacağı sıfırlanmadıkça bir sonraki sıraya geçilmez. Aynı sırada bulunan alacaklılara eşit hakka sahip olduklarından, alacakları oranında ödeme yapılır. SIRA CETVELİNE İTİRAZ YOLU Sıra cetveli tebliğ alındıktan 7 gün içinde sıra cetveline itiraz edilebilir. İtiraz olmaz ise sıra cetveli kesinleşir. Kesinleşme olduktan sonra sıra cetveli kapsamında ödeme yapılmaya başlanır. Sıra cetveline alınmış bir alacaklının alacağına, Kendi alacak miktarına itiraz edilebilir. İtiraz davası iflası karar verilen yerdeki ATM'de açılır. SIRA CETVELİNE ŞİKAYET YOLU Şİkayet yolu ise, iflas idaresinin sıra cetvelini düzenlerken uyması gerekn iflas hukuku kurallarına uymadığı takdirde gidilecek yoldur. Kendi alacağının sırası doğru değilse şikayet yoluna başvurulmalıdır. Şikayet başvurusu İcra Mahkemesinde yapılır. Av. Yılmaz GÜNEŞ
- İSTANBUL 1. ÇOCUK MAHKEMESİ
Dosya No : 2024/... E. SSÇ : İSİM SOYİSİM Müdafi : Av. .................... Konu : Bekletme dilekçemizden ibarettir. Açıklama Mahkemenizde yukarıda numarası belirtilen dosyanızın ../../.... tarihinde saat 12:15' te duruşması bulunmaktadır. Ancak aynı gün .......... Asliye Hukuk Mahkemesi .../.... E. Sayılı dosyamızın 10:00'da duruşması mevcuttur. Dolayısıyla huzurdaki duruşmaya gecikeceğimizi bildirir, duruşmanın 30 DAKİKA bekletilmesini vekaleten talep ederiz. ../../.... Müdafi Av. ....................................
- RESMİ BELGEDE SAHTECİLİK SUÇU
Türk Ceza Kanunu kapsamında kamu güvenliğine karşı suçlar başlığı altında düzenlenen resmi belgede sahtecilik suçunda kamu güveni korunmaktadır. Ayrıca kanıt araçlarının gerçekliği ve doğruluğu korunmasına da hizmet etmektedir. Madde 204- Bir resmi belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmi belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmi belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Korunan hukuki değer kamu güveni olduğu için resmi evrakta sahtecilik suçu bir kişi aleyhine işlense bile suçun mağduru daima devlet olarak kabul edilmektedir. Eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi durumunda kişi yine mağdur sıfatına haiz olamayacak ancak suçtan zarar gören olarak değerlendirilecektir. Böylelikle “suçtan zarar gören” sıfatıyla soruşturma ve kovuşturmada şikayetçi olup yargılamaya dahil olabilecektir. Peki asıl belge değil de suretinde yapılan sahtecilik cezalandırılacak mıdır? Açıklamak gerekirse surette sahtecilik de asılda sahtecilik gibi cezalandırılacaktır. Ancak surette meydana gelen sahteciliğin cezalandırılması için onaylı olması gerekir. Fotokopi, faks, e-mail çıktısı üzerinden sahtecilik işlenmez. Yukarıda da yer alan TCK 204. maddesinin birinci fıkrasında sayılan fiillerin faili herkes olabilir. Bu fıkra kapsamında kalan fiillere yönelik yargılama da Asliye Ceza Mahkemelerinde yapılır. Oysaki ikinci fıkrada sayılan fiillerin faili ancak kamu görevlisi olabilir. Bu nedenle TCK m.204/2 bir özgü suçtur. Fail olan kamu görevlisi, görevi gereğince düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgede sahtecilik yapmaktadır. Söz konusu suça ilişkin yargılama artık Ağır Ceza Mahkemesinde yapılacaktır. Suçun tamamlanmış olması için belgenin düzenlenmiş olması yeterli, ayrıca kullanılmış olması gerekmez. Kamu görevlileri tarafından işlenen resmi belgede sahtecilik suçunda fail, yalnızca kamu görevlisi olabilir. Katılan diğer kişiler azmettiren ya da yardım eden olabilecektir. SAHTELİĞİ İSPATLANINCAYA KADAR GEÇERLİ BELGELERDE SAHTECİLİK (TCK m.204/3) Resmi belge, aksi ispat edilene kadar geçerli olan resmi belgeler veya sahteliği ispatlanana kadar geçerli resmi belgelerden oluşmaktadır. İkinci grupta yer alan sahteliği ispatlanana dek geçerli olan resmi belgelerde sahtecilik suçunun işlenmesi daha ağır cezayı gerektirmektedir. Madde 204- (3) Resmi belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması halinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır. Bu belgeler resmi kurum veya kuruluşlar tarafından düzenlenen güvenirliliğe sahip olan evraklardır ve yargılamalarda kesin delil niteliğine sahiptir. Bunlara örnek olarak: 1-Mahkeme İlamları, 2-Noterlerde Düzenleme Biçiminde Tanzim Edilen Evraklar, 3-Duruşma Tutanakları, 4-Seçim Tutanakları, 5-Belediye Ceza Tutanakları (1608 sayılı Kanun md.6), 6-İlam Niteliğindeki Belgeler (İİK md. 38), 7-Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu gereği tutulan suç tutanakları, 8-Sayıştay İlamları RESMİ BELGE HÜKMÜNDE BELGELER (TCK m.210) Kanunkoyucu bazı evraklar resmi belge niteliğinde olmasa dahi bu evrakların mahiyeti ve önemi gereği resmi belge olarak değerlendirmiştir. TCK m. 210’da bu belgeler sayılmıştır. Madde 210- (1) Özel belgede sahtecilik suçunun konusunun, emre veya hamile yazılı kambiyo senedi, emtiayı temsil eden belge, hisse senedi, tahvil veya vasiyetname olması halinde, resmi belgede sahtecilik suçuna ilişkin hükümler uygulanır. Kanunkoyucu ayrıca sağlık meslek gruplarına ait kişilerce görevleri gereği düzenledikleri belgelerde sahtecilik yapılması halinde daha fazla cezayı gerektiren hal olarak düzenlemiş ve madde metnine eklemiştir. Suçun oluşması için faillerin, işlenen sahtecilik fiili karşısında haksız bir yarar elde etmiş olması; elde edilmemiş ise kamunun veya kişilerin zararına yönelik olması gereklidir. Madde 210- (2) Gerçeğe aykırı belge düzenleyen tabip, diş tabibi, eczacı, ebe, hemşire veya diğer sağlık mesleği mensubu, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Düzenlenen belgenin kişiye haksız bir menfaat sağlaması ya da kamunun veya kişilerin zararına bir sonuç doğurucu nitelik taşıması halinde, resmi belgede sahtecilik hükümlerine göre cezaya hükmolunur. DAHA AZ CEZAYI GEREKTİREN NİTELİKLİ HAL (TCK m.211) Resmi belgede sahtecilik suçunu işleyen fail, hukuki ilişkiden kaynaklı bir alacağını ispatlamak kastıyla hareket ediyorsa temel haline oranla cezası yarı oranında indirilerek verilecektir. Yine aynı şekilde fail gerçekte olan bir vakanın ispatını sağlamak maksadıyla resmi belgede sahtecilik suçu işlerse cezası yarı oranında indirilecektir. Şayet burada elzem olan konu failin ispatlamak istediği vakaya ilişkin duyduğu güven ve gerçekliğine olan inancıdır. Dolayısıyla ispatlamak istediği olayın gerçekte var olması şart olmayıp failin gerçekte varlığına inanması şarttır. Madde 211- (1) Bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın ispatı veya gerçek bir durumun belgelenmesi amacıyla belgede sahtecilik suçunun işlenmesi halinde, verilecek ceza, yarısı oranında indirilir. RESMİ BELGEDE SAHTECİLİK SUÇUNDA İÇTİMA (TCK m.212) Resmi belgede sahtecilik suçunun yanı sıra bir başka suç da işleyen fail hem işlediği suçtan hem de resmi belgede sahtecilik suçundan yargılanacak ve hakkında cezaya hükmedilecektir. Madde 212- (1) Sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur. Av. Yılmaz GÜNEŞ
- MİRASI RED SÜRESİNDE MİRASÇILARA YÖNELİK TAKİP YAPILAMAZ
İKK Madde 53 – Terekenin borçlarından dolayı ölüm günü ile beraber üç gün içinde takip geri bırakılır. Mirasçı mirası kabul veya reddetmemişse bu hususta Kanunu Medenide muayyen müddetler geçinceye kadar takip geri kalır. İcra takibi sırasında borçlu öldüğünde tereke henüz taksim edilmemiş veya resmi tasfiyeye tabi tutulmamış yahut mirasçılar arasında aile şirketi tesis olunmamışsa borçlu hayatta olsaydı hangi usul tatbik olunacak idi ise terekeye karşı ona göre takip devam eder. Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2015/21311 E. 2015/31335 K. 11.12.2015 T. ; İcra takibine konu protokolün borçlusu, takip borçlularının murisi olup, takip muteriz borçlular hakkında mirasçı sıfatı ile yapılmaktadır. Borçlular ise mirası reddettiklerinden murisin borcundan sorumlu olmadıklarını ileri sürerek takibin iptalini istemişlerdir. Bir diğer ifade ile borçlu olmadıklarını ileri sürmektedirler. Hukuk Genel Kurulu’nun, 19.11.2014 tarih ve 2013/12-2240 esas 2014/929 karar sayılı kararında, borçluların mirası reddettikleri nedeniyle borçlu olmadıklarına yönelik iddialarının borca itiraz olup, ödeme emri tebliği üzerine yasal sürede yapılması gerektiği kabul edilmiştir. Dairemizce, anılan karar doğrultusunda içtihat değişikliğine gidilerek, Hukuk Genel Kurulu’nca kabul edilen ilke benimsenmiştir. “İmzaya itiraz dışındaki diğer bütün itirazlara borca itiraz denir. Mesela ödeme, …sıfat itirazı gibi…. Borçlunun borcu olmadığına ilişkin itirazı, takip konusu senedin karşılıksız olduğu (veya kaldığı), hatır senedi olduğu, teminat senedi olduğu, anlaşmaya aykırı doldurulduğu, kambiyo senedinde tahrifat yapıldığı, borçlunun senedin düzenlendiği tarihte temyiz kudretine sahip olmadığı, mirası reddetmiş olduğu veya mirasın hükmen reddedilmiş olduğu gibi sebeplere dayanır.” (Prof. Dr. Baki KURU; İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, s.197, Kasım 2004-İstanbul) Öte yandan, İİK. nun 53.maddesine göre; borçlunun ölüm günü ile beraber üç gün içinde takip geri bırakılır. Mirasçı mirası kabul veya reddetmemişse mirası ret süresince mirasçılar hakkında takip yapılamaz. Bu maddenin uygulanabilmesi için icra takibinin mirasın reddi süresinde yapılması ya da murisin takibe başlandıktan sonra ölmüş olması gerekir. İİK. nun 53.maddesine aykırı olarak takip yapılması ya da takip işlemlerine devam edilmesi nedenlerine dayalı olarak ilgililer İİK. nun 16.maddesi uyarınca icra mahkemesine şikayette bulunabilirler. İİK. nun 53.maddesine aykırılık iddiası ise kamu düzeni ile ilgili olduğundan İİK. nun 16/2.maddesi uyarınca şikayet süresiz olacaktır. Somut olayda murisin takipten önce 08.11.2013 tarihinde öldüğü ve mirası ret süresi geçtikten sonra 17.02.2014 tarihinde mirasçılar hakkında takip başlatıldığı görülmektedir. İcra takibi mirası ret süresi geçtikten sonra başlatılmış olmakla olayda İİK. nun 53.maddesinin ve dolayısıyla aynı Kanun’un 16.maddesinin uygulama yeri yoktur. Şu hale göre, borçluların başvurusu, borca itiraz niteliğinde olup, borca itirazın ise takibin şekline göre uygulanması gereken İİK. nun 62/1. maddesi uyarınca ödeme emrinin tebliğinden itibaren yasal 7 günlük sürede icra dairesine yapılması zorunludur. Pek tabidir ki ödeme emri tebliğ tarihi itibariyle mirasın reddi yoluna başvurulmuş olmakla, henüz yargılamanın devam ediyor olması durumunda, borçlunun mirası reddettiğini İİK. nun 62/1.maddesinde öngörülen yasal sürede icra dairesine itiraz olarak bildirmesi halinde itirazın kaldırılması talebinin incelenmesi sırasında bu dava bekletici mesele yapılacaktır. (İİK. M.68/4) O halde, icra takibinin şekline göre borçluların borca itirazlarını icra müdürlüğü yerine icra mahkemesine bildirmesi gereksiz ve geçersiz bir işlem olup, sonuç doğurmayacağından, mahkemece istemin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe kabulü ile takibin iptali yönünde hüküm tesisi isabetsizdir. SONUÇ : Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 11.12.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi." Böylece, mirasçıların mirası red süresi içerisinde ( 3 aylık ) mirasbırakanın borçlarından ötürü mirasçılara icra takibi başlatılamayacaktır. Av. Yılmaz GÜNEŞ
- MİRASÇILIK BELGESİ (VERASET İLAMI)
MİRAÇILIK BELGESİ NEDİR Ölüm sonrasında yasal mirasçılara, mirasçı atananlara ve vasiyet alacaklılarına bu sıfatlarını ve murisin mirasçılarının kimler olduğunu ve miras üzerinde hangi oranlarda hak sahibi olduklarını gösteren belgedir. Mirasçılık belgesi ile yasal ve atanmış mirasçılarla vasiyet alacaklılarının bu sıfatları aleniyet kazanacak olup tereke malları üzerinde hak iddia etmeleri kolaylaşacaktır. Bununla birlikte mirasçılık belgesi ile aleniyet kazanan mirasçılara ve mirasçıların paylarına karşı dava açacak kişilerin ellerinde somut bir belge olacaktır. Mirasçılık belgesi Türk Medeni Kanunu'nun 598. Maddesinde düzenlenmiştir. MİRASÇILIK BELGESİNİN HUKUKİ NİTELİĞİ NEDİR Mirasçılık belgesi aksi ispatlanana kadar geçerliliğini koruyan resmi belge niteliğindedir. Türk Medeni Kanunu madde 7 gereğince mirasçılık belgelerinin aksi her zaman ispatlanabilir. MİRASÇILIK BELGESİ NEREDEN ALINABİLİR Mirasçılık belgesi mirasbırakanın son yerleşim yeri veya mirasçıların yerleşim yeri sulh hukuk mahkemelerinden alınabilmektedir. Ayrıca Türkiye'nin her yerinde bulunan noterlerden de mirasçılık belgesi alınabilir. Ancak noterlerden alınan kayıtların yeterli olmaması, yargılamayı gerektirmesi ve talep edenin yabancı olması olması halinde talep kabul edilmeyecektir. MİRASÇILIK BELGESİNİ KİMLER TALEP EDEBİLİR Yasal Mirasçıları; kan hısımları, sağ kalan eş, evlatlık, devlet Atanmış Mirasçılar; vasiyetname veya miras sözleşmesi ile atanan mirasçılar Vasiyet Alacaklıları; ölüme bağlı bir tasarrufla mirasbırakanın bir malının verilmesini istediği kişi MİRASÇILIK BELGESİNİ KİMLER TALEP EDEMEZ Sağ kalan eşin intifa hakkı seçme imkanı kaldırılmamışken bunu seçmiş bulunan eş Mirastan yoksun bırakılan kişiler Mirastan çıkarılmış bulunan kişiler Mirastan feragat etmiş olan kişiler Mirası reddetmiş olan kişiler Ayrıca mirasbırakan alacaklılarınında mirasçıları takip etme gerekçesiyle mirasçılık belgesi talep etme yetkileri yoktur. Ancak mirasçılara doğrudan ifa davası açarak alacaklarını talep ettikleri davada mirasçıların sıfatlarını belirleyebileceği gibi resmi tasfiye de isteyebilirler. Mirasbırakana ölümden önce takip başlatan alacaklılar, ölümden sonra 3 ay içerisinde mirası reddetmemiş mirasçılara takibi yöneltebilir. Alacaklı icra dairesinden alacağı yetkiyle noter veya sulh hukuk mahkemesine başvurarak mirasçılık belgesi talep edebilecektir. MİRASÇILIK BELGESİ İPTAL EDİLEBİLİR Mİ Mirasçılık belgesi aksi ispat edilebilen delil niteliğindedir. TMK Madde 598 gereğince mirasçılık belgesine 1 ay içerisinde itiraz edilebilmektedir. Ancak aksi ispat edilebilir belge niteliğinde olduğundan 1 aylık süreyi geçirmiş olan hak sahipleri de itiraz edebilir. Bu durumda belge sahibinin mirasçı olmadığını ispat yükü itiraz eden taraftadır. MİRASÇILIK BELGESİNİN İPTALİ DAVASI Mirasçılık belgesinin iptali davası çekişmeli yargıya tabidir. Yani dava hasım gösterilerek açılmalıdır. Dava sonunda verilen kararlar kesin hüküm niteliğindedir. Mirasçılık belgesinin iptali davasında görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesi olup yetkili mahkeme ise ölen kişinin son yerleşim yeri mahkemesidir. Ancak bu yerin yanında mirasçıların her birinin oturduğu yer mahkemesi de yetkilidir. MİRASÇILIK BELGESİNE İLİŞKİN YARGITAY KARARLARI Yargıtay Kararı - 14. HD., E. 2016/14877 K. 2020/5391 T. 24.9.2020 Mirasçılık belgesi, mirasçıların miras bırakanla soybağı ilişkisini ve miras paylarını gösteren bir belgedir. Hukukumuzda mirasçılık belgesi verilmesine ilişkin davaların kural olarak hasımsız açılması ve çekişmesiz yargı yolu ile görülüp sonuçlandırılması gerekmekte ise de, hukuki yarar bulunması koşulu ile bu tür davaların uyuşmazlık çıkaran kişiler hasım gösterilmek suretiyle hasımlı olarak açılması ve çekişmeli yargı yolu ile görülüp sonuçlandırılması da mümkün bulunmaktadır. 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun 30.maddesi hükmünde doğum ve ölümün nüfus sicilindeki kayıtlarla ispat olunabileceği, nüfus kütüklerinde kayıt bulunmaması veya bulunan kaydın doğru olmadığının anlaşılması halinde gerçek durumun her türlü delille kanıtlanabileceği açıklanmıştır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 501. maddesinde "Mirasçı bırakmaksızın ölen kimsenin mirası devlete geçer." hükmü yer almaktadır. Somut olayda, mahkemece eksik araştırma sonucunda hüküm kurulmuştur. Mirasbırakanın nüfus kaydında ... 1. Noterliğinin 07.01.2003 tarih ve 2003/7 sayılı, 20.12.2002 tarih 20645 sayılı vasiyetnameleri olduğu, ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 1956/333 Esas sayılı dosyası ile soyadı Kaba iken Günay olarak değiştirildiği yazılı olmasına karşın ilgili evraklar temin edilmeksizin ve ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 1982/21 Esas ve 1996/875 Esas sayılı dosyaları getittirilmeksizin karar verilmiş olması doğru görülmemiştir. Öte yandan tarafların nüfus kayıtları ile tüm dayanak belgeleri ile varsa tapu kayıtları, vergi kayıtları gibi tüm resmi kayıtlar getirtilerek tarafların gösterecekleri tüm delilleri toplanmak ve gösterecekleri tanıklar dinlenmek sureti ile mirasbırakan ile mirasçı olduğu iddia edilen kişiler arasındaki irs ilişkisinin şüpheye yer vermeyecek şekilde belirlenmesi gerekir. Eksik araştırma sonucu verilen hükmün bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 24.09.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi Yargıtay Kararı - 20. HD., E. 2018/6128 K. 2019/314 T. 21.1.2019 Taraflar arasındaki davada ... Asliye Hukuk ve ... Sulh Hukuk Mahkemelerince ayrı ayrı görevsizlik kararı verilmesi nedeni ile yargı yerinin belirlenmesi için gönderilen dosya içindeki tüm belgeler incelendi, gereği düşünüldü: K A R A R Dava, mirasçılık belgesinin iptali ile miras paylarını gösterir yeni mirasçılık belgesinin verilmesi istemine ilişkindir. ... Sulh Hukuk Mahkemesince, her ne kadar mirasçılık belgesinin iptali kararı için mahkememize dava açılmış ise de, mirasçılık belgesinin iptali davasının asliye hukuk mahkemesi görev ve yetki alanına girdiği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir. ... Asliye Hukuk Mahkemesi ise, davada, iptali istenen mirasçılık belgesinde davacının murisin nüfus kaydında isminin geçmediği ancak davacının nüfus kayıt örneğinin düşünceler kısmında muris İslim Kıpaç'ın kızı olduğunun açıkça belirtilmiş olduğu, bu talebin bir çekişme doğurmaması ve mirasçılık belgesi verilmesi işinin 6100 sayılı HMK'nın 383. maddesinin miras hukukundan kaynaklanan çekişmesiz yargı işleri bölümünün 6. maddesinde düzenlendiği anlaşıldığından, davanın "çekişmesiz yargı" niteliğinde olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir. Somut olayda davacı, ... 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2012/36 Esas - 2012/51 K. sayılı mirasçılık belgesinin iptaline karar verilmesi isteminde bulunmuştur. İptali istenen mirasçılık belgesi için dava hasımlı olarak açılmış ve yargılama sonucunda verilecek kararla miras paylarının değişmesi sözkonusu olabileceğinden, uyuşmazlık dava tarihinde yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK'nın sulh hukuk mahkemelerinin görevi başlıklı .... maddesinde sayılan davalardan olmadığı gibi, 382/II. maddesinde de sayılmayan çekişmeli yargı işi niteliğindedir. Bu durumda, çekişmeli yargı kapsamındaki davanın ... Asliye Hukuk Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, 6100 sayılı HMK’nın 21 ve 22. maddeleri gereğince ... Asliye Hukuk Mahkemesinin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE 21/01/2019 gününde oy birliğiyle karar verildi. Yargıtay Kararı - 14. HD., E. 2016/13202 K. 2020/3336 T. 3.6.2020 Talep edenler vekili, muris "...oğlu ...'a" ait ... 1.Sulh Hukuk Mahkemesinin 14.03.1991 tarihli 1989/1426 Esas, 1991/387 Karar sayılı mirasçılık belgesinin güncelliğini yitirdiğini, mirasçılardan bazılarının öldüğünü belirterek yeniden mirasçılık belgesi verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, "6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 114/1 maddesi ı ve i bentleri uyarınca aynı davanın daha önceden açılmış ve halen görülmekte olmamasının dava şartlarından olduğu ancak talep konusunda daha önce karar verildiği gerekçesiyle davanın usulden reddine" karar verilmiştir. Hükmü, talep edenler vekili temyiz etmiştir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 598. maddesine göre, başvurusu üzerine yasal mirasçı oldukları belirlenenlere, sulh mahkemesince veya noterlikçe mirasçılık sıfatlarını gösteren bir belge verilir. Mirasçılık belgesi verilmesine ilişkin davada irs ilişkisi kural olarak nüfus kayıtları ile ispat olunur. Nüfus kayıtları belgeledikleri olguların doğruluğuna kanıt oluşturur. Bunların içeriğinin doğru olmadığının ispatı kanunlarda başka bir hüküm bulunmadıkça herhangi bir şekle tabi değildir (TMK m. 7). Hakim çekismesiz yargıda re'sen araştırma ilkesi uyarınca, davanın ispatı için gerekli bütün delillere başvurabilir. Hukukumuzda çekişmeli yargıya tabi davalarda taraflarca hazırlama ilkesi geçerli olup, hakim tarafların talepleri ile bağlıdır. Hakim, talepte bulunan tarafların iddia ettiği olaylar ve ileri sürdüğü delillerle yetinerek karar vermek zorundadır. Çekişmesiz yargıya tabi davalarda ise re'sen araştırma prensibi egemendir. Hasımsız açılan ve çekişmesiz yargıya tabi olan davalarda verilen kararlar kesin hüküm teşkil etmediği gibi bu kararlar açılacak bir iptal davası sonucunda değiştirilebilir veya ortadan kaldırılabilir. Talep eden veya başka mirasçılar tarafından açılmış olması fark etmeksizin hasımsız olarak açılan dava sonucunda alınmış bir mirasçılık belgesi bulunsa dahi bazı hallerin varlığında her ilgilinin hasımsız olarak açacağı yeni bir dava ile mirasçılık belgesi isteme hakkı bulunmaktadır. Buna örnek olarak eski tarihli mirasçılık belgesinde mirasçıların ya da miras paylarının belirlenmesinde hata yapılmış, ölümler nedeniyle paylarda değişiklik olmuş veya hükmün infazında hukuki sorunlar oluşmuş ise; her mirasçı hasımsız olarak açacağı dava ile mirasçılık belgesi verilmesini isteme veya önceki tarihli mirasçılık belgesinde kendilerine pay verilen diğer mirasçıları hasım göstererek bu mirasçılık belgesinin iptali ile gerçeğe uygun yenisinin verilmesini isteme hakkına sahiptir. Mirasçılık belgesi verilmesi istemine ilişkin davalarda davacı, mirasçılık belgesi verilmesini isteyebilmek için murisin öldüğünü ve ölüm tarihini, muris ile kendisi arasındaki irs bağını kanıtlamak zorundadır. Bu tür davaların reddine karar verilebilmesi için murisin hiçbir şekilde yaşamadığının, böyle bir kişinin mevcut olmadığının belirlenmesi veya davacının murisin mirasçısı olmadığının tespiti gerekir. Somut olaya gelince; mahkemece murise ait ... 1.Sulh Hukuk Mahkemesinin 14.03.1991 tarihli ve 1989/1426 Esas, 1991/387 Karar sayılı mirasçılık belgesinin varlığı nedeniyle talep hakkında hukuki yarar yokluğundan davanın reddine karar verilmiş ise de; bu tarihten itibaren dava açma tarihine kadar geçen süre ve bu süre içinde meydana gelen ölümler nedeniyle mirasçılık belgesinde yer alan mirasçılardan farklı mirasçıların ortaya çıkması mümkündür. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.12.1990 tarihli 1990/2-560 Esas 1990/622 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere mirasçılık belgesi verilmesi istemiyle hasımsız olarak açılan davalar çekişmesiz yargıya tabi olup maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmeyecektir. Yeni mirasçılık belgesi talep edilmesinde hukuki yarar olup mahkemece işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle talep edenler vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, 03.06.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi. Av. Yılmaz GÜNEŞ





