DAVA DİLEKÇESİNDE FAİZ TALEP EDİLMEMİŞSE İZLENECEK HUKUKİ YOLA İLİŞKİN EMSAL YARGITAY KARARLARI
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU (2017/19-1628 E. 2018/1098 K.)
“Dava, ilk davada istenmeyen (dava tarihi ile ıslah tarihi arasında işlemiş) faiz alacağının tahsili istemine ilişkindir. Hukuk Genel Kurulu önüne gelen dosyada ise;
Davacı vekili tazminat dava dilekçesinde fazlaya dair haklarının saklı tutulduğunu fakat hataen faiz talebinin yazılmadığını, bu hususa yönelik ıslah taleplerinin Yargıtay'ca kabul görmediğini; dava sırasında faiz istenememiş olmasının sonradan faiz için dava açılmasına engel olmadığını ve önceki davada hüküm altına alınan alacağın henüz tahsil edilmediğini ileri sürerek önceki davanın açıldığı 17.01.2001 ile ıslah tarihi olan 05.05.2010 arasındaki faizin tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir..
Bu aşamada Özel Daire bozma kararının, önceki karardaki faiz kısmını maddi anlamda kesin hüküm hâline getirip getirmediğinin belirlenmesi gerekir. İlk davada davacı vekili dava dilekçesinde gönderilen kenar bantlarının ayıplı çıkması sebebiyle ….. tahsiline karar verilmesini istemiş fakat faiz talebinde bulunmamıştır. Davacı vekili 05.05.2010 tarihli ıslah dilekçesinde ise “…24.000,-TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faiz, masraf ve ücreti vekâlet ile birlikte tahsili…” şeklinde talebini ıslah etmiştir. Bu ıslah üzerine mahkemece davanın kısmen kabulüyle 11.512,-TL'nin dava tarihinden itibaren tahsiline karar verilmiştir. Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, 19. Hukuk Dairesi 14.07.2011 gün ve 2010/12753 E., 2011/10060 K. sayılı kararının birinci bendinde “Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddi”ne karar vermiş; kararın ikinci bendinde ise dava ve ıslah dilekçelerindeki talepler özetlenerek “…faize ıslah tarihinden itibaren hükmedilmesi gerekirken dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesi isabetsiz olduğundan…” bahisle bozulmuştur.
Hemen belirtmek gerekir ki ilk davada verilen kararın bozulmasına dair Özel Daire kararında “…faize ıslah tarihinden itibaren hükmedilmesi gerekirken dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesi isabetsiz olduğundan…” gerekçesi gösterildiğinden, faiz alacağının hiç istenemeyeceğine dair bir kesin hükümden söz edilemez. Bu durumda somut olay bakımından faizin istenebilir olup olmadığı değerlendirilmelidir. Yukarıda faizin niteliğine dair olarak yapılan açıklamalar ile somut olay da dikkate alındığında, davacının ilk davanın dava tarihi ile ıslah tarihindeki alacağından açıkça vazgeçmediği ve asıl alacağın da tam ödenmek suretiyle sona ermediği bir dönemde eldeki davayı açtığı tartışmasızdır. Bu durumda davacının anılan dönem faizine hak kazandığı ve bunun hüküm altına alınmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığı anlaşılmaktadır.
YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ (2002/10682E. 2003/808 K.)
“Dava dilekçesinde faiz isteği yoktur. Saklı tutulan fazlaya ilişkin haklar kapsamında sonradan faiz istenmesi mümkün ise de, istek tarihine kadar işlemiş faizin rakamsal olarak gösterilmek suretiyle bunun üzerinden dava harcının da yatırılması gerekir. Davacı harçlandırılmamış ıslah dilekçesi ile faiz istediğine göre, faiz konusunda usulüne uygun bir dava veya talebin bulunduğu kabul edilemez. Mahkemece bu yön üzerinde durulmadan yazılı şekilde faizede hükmedilmiş olması bozma nedenidir.”
YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ ( 2005/14798 E. 2005/13827 K.)
“Davacı, dava dilekçesinde faiz istenmediğini belirterek 28.1.2002 tarihli harçlı ıslah dilekçesi ile talep edilen tazminata dava tarihinden itibaren faiz işletilmesini istemiştir. Mahkemece, ıslah istemi reddedilmiştir. Oysa yapılması gereken, istenen faiz miktarının müddeabih haline getirilerek harçlandırılması, eksiği varsa tamamlanması ve sonucuna göre karar verilmesinden ibarettir. Bozmadan sonra ıslah yapılamaz gerekçesi ile ıslah talebinin reddedilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ (2001/4621 E. 2001/8985 K.)
“Davacı dava dilekçesinde faiz isteğinde bulunmamış, ancak daha sonra verdiği dilekçe ile olay tarihinden itibaren faize hükmedilmesini istemiştir. Faiz her ne kadar asıl alacağın ferilerinden ise de asıl alacakla birlikte istenmediğinden ayrı bir alacağa dönüşmüştür. Bu nedenle sonradan faiz talep edilmesinde bir engel yok ise de alacağa dönüşmüş olduğundan faizin işlemeye başladığı tarihten istek tarihine kadar gerçekleşen faiz miktarı belirlenerek bunun üzerinden harcının yatırılması gerekir. Mahkemece bu yön üzerinde durulmadan harçsız dilekçeye göre faize hükmedilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.”
YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ (2005/4459 E. 2005/5188 K.)
“Ancak, mevcut yasal durum nedeniyle, kısmi davada fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmuş olan davacının, dilerse ek dava açmak yerine, saklı tuttuğu alacak bölümü için kısmi dava içerisinde ıslah yoluyla talepte bulunabilmesi mümkündür.
O halde, ıslah için davacının hukuki yaranın bulunması ve açılan kısmi davada fazlaya dair hakların saklı tutulması koşulları aranır. Somut olayda, davacının dava dilekçesinden fazlaya dair haklarını saklı tutmadığı (faizin dava tarihinden başlatılmasını talep ettiği ) anlaşılmaktadır. O nedenle ıslahen istenen işlemiş faiz talebinin reddi gerekirken kabulü doğru görülmemiştir. Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz…”
YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ (2003/14584 E. 2004/3876 K.)
“Davacı dava dilekçesinde faiz isteminde bulunmamış, bilirkişi raporundan sonra dava konusu miktarları arttırarak ve faiz isteminde bulunarak davasını ıslah etmiştir. Islah dilekçesi verilerek dava konusu miktarların arttırılması halinde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 3.7.2002 gün ve 2002/9-564 E, 2002/572 K.sayılı ilamı uyarınca temerrüt olgusu gerçekleşmeyen alacaklarda ıslah ile arttırılan miktarlara ıslah tarihinden faiz yürütülmesi gerekir. Mahkemece kıdem tazminatı dışındaki alacaklarda ıslah ile arttırılan miktarlara ıslah tarihi yerine dava tarihinden itibaren faize karar verilmesi isabetsizdir.”
YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ ( 2014/9678 E. 2014/11550 K.)
“Davacı, davalının tehdit ve hakaret içeren eylemleri nedeniyle kişilik haklarının saldırıya uğradığını, açılan davada davalının 2.000.00 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verildiğini, ilgili mahkemede dava açılırken fazlaya ilişkin hakların saklı tutulduğunun belirtilmesine rağmen mahkemece faiz yönünden talep olmadığı gerekçesi ile hüküm kurulmadığını belirterek, İzmir 8. Asliye Hukuk Mahkemesi kararı ile hüküm altına alınan manevi tazminatın faizinin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
818 sayılı BK'nun 113. ( TBK'nun 131/1. maddesi ) gereğince asıl borç ifa ile veya herhangi bir suretle sona erdiği takdirde kural olarak kefalet, rehin ve diğer feri haklar da sona erer. Bu kuralın bazı istisnaları vardır. Bunlar; alacaklının asıl borcun ödenmesini kabul ederken işlemiş faizleri talep etmek hakkının saklı tutulduğunun bildirilmiş olması ve durumun özelliğinden faiz hakkının saklı tutulduğunun anlaşılmış olmasıdır.
Dosya kapsamından davacı tarafından 21/09/2010 tarihinde ilamlı icra takibine başlandığı, 20/10/2010 tarihinde ödeme yapıldığı görülmektedir. Faiz alacağına ilişkin eldeki dava ise bu iki tarihten daha önce 22/07/2010 tarihinde açılmıştır. Şu durumda, takip ve tahsilden önce faiz istemine yönelik dava ile durumun özelliğinden faiz hakkının saklı tutulduğu anlaşılmaktadır. Bu durumun gözetilmemiş olması bozmayı gerektirmiştir.”
YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ ( 2003/16082 E. 2004/5725 K.)
“Davacı, dava dilekçesinde hüküm altına alınmasını istediği tazminata faiz yürütülmesi isteminde bulunmamıştır. Yargılama sırasında dava faiz yürütülmesi istemi yönünden ıslah edilmiştir. Bir davanın ıslahı birçok yön ve nitelikleri gözetildiğinde ek, bir başka anlatımla ikinci bir dava sayılır. Bu yüzden ıslah yapılırken dava açımında gereken yükümlülükler yerine getirilmelidir. Bunun için, ıslah edilmek istenilen faizin ıslah tarihine kadarki miktarı ( müddeabih ) davacı yanca belirlenerek asıl alacak haline dönüştürülmeli, belirlenen bu miktar üzerinden nispi harç alınmalıdır. Bu koşullar yerine getirilmeden yapılan ıslah yöntemine uygun olmadığından, hüküm altına alınan tazminata faiz yürütülmesi mümkün değildir. Ayrıca, istek bulunması halinde ıslah gününden itibaren faiz de yürütülebilir. Mahkemece, anılan yönler gözetilmeden hükmedilen tazminata faiz yürütülmüş olması doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir.”
YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ (2003/16105 E. 2004/5732 K.)
“Davacı, daha önce açtığı tazminat davasında, dava dilekçesinde faiz istenmediği halde son oturumda faiz isteminde bulunmuş; mahkemece talebin kabulü yönünde verilen karar Yargıtay'ca bozulmuş ve mahkemece bozmaya uyularak faiz talebi reddedilmiştir.
Başka bir davada unutulan faiz isteminin, daha sonra bir dava haline getirilerek istenebilmesi, dava tarihine kadar geçen süre için istenilen faiz miktarı ( müddeabih ) belirtilip harcının yatırılması gibi dava açma koşulları da gerçekleştirilmek suretiyle mümkündür.
Diğer bir anlatımla, FAİZ ALACAĞININ MİKTARI BELİRLENİP HARCI YATIRILARAK AYRI BİR ALACAK DAVASINA konusu edilebilir ve mahkemece de ayrı bir dava olarak incelenip sonuçlandırılabilir. Böylece biçim koşullarına uygun olarak bir dava açılmış bile olsa Borçlar Yasası'nın 113. maddesinde öngörülen koşullar karşısında istemin mümkün olup olmadığı da ayrıca gözetilmelidir. Yerel mahkemece, anılan yönler gözetilerek, faiz alacağının miktarı davacıya açıklattırılıp açıklanan miktar üzerinden nispi harç alındıktan sonra işin esası incelenerek varılacak sonuca göre bir karar vermek gerekirken, önceki davadaki bozma kararına yanlış anlam verilerek, davanın kesin hüküm nedeniyle reddedilmiş olması hatalıdır.”
YARGITAY 19. HUKUK DAİRESİ (2009/3938 E. 2010/851 K.)
“Davalı vekili, kesin hüküm itirazında bulunmuş, temerrüt faizinde fazlaya ilişkin hakları saklı tutulmuş bile olsa yeni dava açılamayacağını, asıl borcun ödendiğini ve ihtirazi kayıt koymayan davacının temerrüt faizini istemeyeceğini belirterek, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, dosya kapsamına göre davacının ilk davada istenmeyen kısım için dava açabileceği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.”
Av. Yılmaz GÜNEŞ